"Böylece annemle babamın
bindiği arabaya binmedim ve bugün hayatta olmamın tek nedeni bu. Hayat da ölüm
de anlamsız. Hiçbir önemi olmayan, hiçbir şey öğretmeyen nedenlerden dolayı
gerçekleşiyor ikisi de. Dünya da bilgelik falan da yok. Hepimiz kaderin
soytarılarıyız. İşte dünya burada, çok güzel ve birlikte burada olduğumuz için
çok şanslıyız ve çok aptalız ve başımıza gelenler de aptalca ve aptalca
şansımızı da hak etmiyoruz." S.184
Uzun zamandır buluşulmayan bir
yazarın son romanını okutuveren tesadüfler zinciriyse ve bir sürgünün diğer
sürgünleri anlatırken yarattığı kültürlerarası harmanın peşinde geçirdiğiniz o
bir kaç günden sonra yaşayacaklarınız tesadüf müdür? İşte o birkaç gündeyim,
romanın son sayfasından sonra hissettiklerimle...
Yüzeyde kalarak ilerleyeceğimi
tahmin etmiş ve kolay okurum diye almıştım belki de... Ne de olsa mafya
romanıydı, silahlar konuşacak, kazanan kaybeden olacak, kardeşler arası rekabet
ve aşk! Hesaba katmadıklarım arasında Hintli bir ailenin Latince öğrenmesi,
tarihe meraklı olması vardı mesela. İki kardeş, kendilerinden sonraki üvey kardeşlerini aralarına almamak için
Latince konuşurken küçük kardeş deliler gibi Latince öğrenmeye çabalamıştı
geçmişte. Bedeniyle ruhu arasındaki farklılığı anlamaya çalışan genç bir adamın
Kimlik Müzesi'nde çalışan sevgilisi olmuştu... Amerika'ya göç ettiklerinde seçtikleri
isimlerin Roma İmparatorluğu'na dair olması, sonu baştan belli bir trajedinin
geleceğini mi anlatıyordu?
Ana karakterlerin yanında,
Amerikalı bir anlatıcı. Kökleri Avrupa, Belçika'ya uzanan... Filmlerden,
yönetmenlerden, tablolara, şarkılara göndermelerle anlatmayı seven ve yazmak,
yönetmen olmak isteyen bir anlatıcı. Yazarın, sürgünleri anlatırken anlatıcıyı
Amerikalı seçmesinin nedenini tahmin edebiliyorsunuz okurken. Bu arada yazarın
Amerika'yı böylesine sindirmesi, sanata ve tarihe böylesine hakim olmasını
seviyorsunuz... Derinlere dalmayı hep sevdiğiniz gibi... Filmlerle aranızı
düzeltir diye düşünüyorsunuz bir yandan da bu kitap...
Göç edenlerin geride bıraktığı
dünya adım adım çıkıyor ortaya, trajedi, söylendiği gibi Yunan trajedisi...
Bugünün dünyasındaysa turuncu - yeşil saçlı bir adamın seçim sandığından
çıkması...Hindistan'da olan, inşaat mafyası ya da Müslüman Hindu çatışması... Kitabın neredeyse bir senaryo gibi yazılması,
karakterlerin detaylı analizi rahatlıkla filme çekilebilir dedirtiyor. Zaten
anlatıcı da bunu başarmış kitapta... Sürgünden güvene, beden ruhtan sanata,
tarihten bugüne savrularak birkaç güne sığdırdığım bir kitap... Düşündürdükleri
peşimi bırakmayan...
"Fırtınadan sonra bir başka
fırtına, sonra bir başka fırtına gelecekti, biliyorum. Hava durumunun fırtınalı
havayı gösterdiğini; mutlu günlerin bir daha gelmeyeceğini, artık
tahammülsüzlüğün moda olduğunu ve sistemin gerçekten hileli olduğunu ve bu
hilenin kötücül soytarının bizi inandırmaya çalıştığı türde bir hile olmadığını
da biliyorum. Bazen kötüler kazanır ve inandığı dünya kağıttan bir aya
dönüştüğünde, karanlık bir gezegen yükselip, Hayır, dünya benim dediğinde insan
ne yapar? Altmış milyondan fazla seçmenden hangilerinin bu dehşeti iktidara
getirdiğini bilmeden, omuz silkip oy vermeye bile gitmeyen doksan milyonun kim
olduğunu bilmeden ülkenizin insanları arasında nasıl yaşarsınız? Amerikalı
vatandaşlarınız size bir şeyler bilmenin elitizm olduğunu ve elitlerden nefret
ettiklerini söylediklerinde, sahip olduğunuz tek şey zihninizken ve bilginin güzelliğine inanacak şekilde
yetiştirilmişken, bilgi güçtür saçmalığına değil de bilginin güzellik olduğuna
inanırken ve bunların hepsi eğitim, sanat, müzik ve film sizden nefret etme
gerekçelerine dönüşünce, Spiritus Mundi yaratığı yükselip doğmak için
Washington DC'ye doğru ilerlediğinde ne yaparsınız?..." Sh 430
Arka Kapak
""Amerika'nın gizli
kimliğinin bir süper kahraman değil bir süper kötü olduğu anlaşıldı. En iyiler
bütün inançlarını yitirmiş, en kötüler tutkuyla dolmuştu ve haksızların öfkesi
haklıların zayıflığını ortaya çıkarmıştı. Fakat cumhuriyet yine de varlığını
iyi kötü sürdürdü."
Salman Rushdie, Altın Ev'de
sadece zengin bir göçmen ailenin öyküsünü ve Hindistan'daki inşaat ve kara para
aklama odaklı mafya düzenini anlatmıyor. Son yılların Amerika'sının da kapsamlı
bir sosyal siyasal panoramasını çiziyor ve ulus çapında kimlik arayışına parmak
basıyor. Obama'yla başlayıp yeşil(turuncu) saçlı politikacının seçilmesiyle
biten sürece dair unutulmayacak bir roman.
Altın Ev, içeriği, biçemi,
anlatım gücü ve zenginliğiyle elinizden bırakamayacağınız bir başyapıt."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder