Kırık dökük yaşamlar, kırık dökük
adımlarla yol almaya çalışan onca insan... Geçmişin kuyusundan çıkamayan kan
bağları... Onca çocuk, örselendiği zamanları içinde sımsıkı tutan. Yaralarının
farkında olmadan uzaklaşan, yalnızlaşan, mutsuz bir hayatın içinde dönüp
duran... Ne çok insan, ne çok yaşam birbirinden uzakta kanayıp duran...
İki kardeşin öyküsü, büyük olanın
gözünden kendi hayatı daha çok ... Adı Müzeyyen büyüğün...
"Benim adım Müzeyyen.
Süslenmiş, güzelliklerle bezenmiş demek.
Ben güzelliklerle bezeliyim. Süslenmiş bir hayat benimki. Müzeyyen'im ben.
Doğmadan belliymiş adım. Müzeyyen adında bir kız olarak doğmuşum. Anneannemin
adını vermişler bana. Babam hiç itiraz etmemiş, "Ne güzel düşündün,"
demiş, alnından öpmüş annemi." Sh 47
"Bak Müzeyyen," diyor,
"bu kısa olan, saatleri gösteriyor, adı akrep. Bu uzun da dakikaları
gösteriyor, o da yelkovan."
"Niye öyle adları?"
diye soruyorum.
"Öyle işte," diyor
babam. Annem elimi bırakmıyor.
"Peki bunun adı ne?"
diyorum parmağımın ucuyla nefes nefese koşturan ince çubuğu göstererek.
"O saniyeleri
gösteriyor."
"Onun adı yok mu?"
Kızıyor babam. Bana mı kızıyor,
saniye kolunun adını bilemediği için kendine mi kızıyor, belli değil.
"Yok kızım. Saniye kolu o. Adı
falan yok." Doğruluyor çömeldiği yerden, anneme dönüyor. "Gördün mü
Meral, bir şey öğreteyim dedim, ettiği lafa bak. Nereden buluyor böyle tuhaf
soruları, bilmiyorum ki?"
Başka soru sormuyorum. Uslu bir
kızım ben, babamı kızdırmamam gerektiğini biliyorum. Ama gözümü öteki
saatlerden saniye kollarından alamıyorum. Adı olmayan zavallının dostu olmaya
karar veriyorum. Akreple yelkovan kıpırdamaya karar verinceye kadar benim
aceleci arkadaşım defalarca dönüyor.
O günden beri diğerlerinin nerede
durduklarıyla değil, adsız kahramanımla ilgileniyorum.
Saniye kolu, zamanı öğretmiyor
insana. Sadece koşuyor. ..." Sh22
Arka Kapak
Yekta Kopan, kent insanının
değişik ruh hallerini başarıyla yansıttığı öyküleriyle son yıllarda adından en
çok söz ettiren yazarlardan biri.
Müzeyyen. Annesinin kuzusu. Babaannesinin
biriciği. Babasının... Sahi ben babamın neyiydim? Bütün bu hikayenin içinde
benim rolüm neydi, düşündüm hep. Benim repliklerimi kim yazmıştı,
mizansenlerimi kim belirlemişti? Sahneye hangi taraftan gireceğime, uslu kızı
oynarken neler giyeceğime, içimdeki kötülüğü kusmaya başladığımda nelerden
soyunacağıma kim karar vermişti? Okuduğum bütün kitaplarda beni bana anlatacak
bir karakter arardım. Dinlediğim radyo oyunlarından, istediğim filmlerden bir
cümlecik çalmaya çalışırdım. Saatçi Nejat Bey ile ev hanımı Meral Hanım'ın kızı
Müzeyyen'i bana anlatabilecek bir cümle.
Yekta Kopan'ın yeni romanı Aile
Çay Bahçesi'nin, çoğu kadının kendinden izler bulacağı unutulmaz bir kahramanı
var: Müzeyyen... Aile yaşamının gizli şiddetine başkaldıran, kardeşinin
doğumuyla kendi varlığının silinmeye başladığını hisseden bir kadın... Kopan'ın
romanı, güçlü, okuru kıskaca alan bir anlatımla sarsıcı bir finale uzanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder