Doğduğunuz şehri adım adım dolaşıyorsunuz,
gittikçe yabancılaşarak… Sıklıkla anlamadığınız dilleri konuşan insanlara rastlamak
değişik geliyor. Yatsı ezanından önce eve girmediğiniz çocukluğunuza gidiyor
aklınız. Sokaklarda bağıra çağıra top oynadığınız... Doğduğunuz evin yerinde bir
apartman var şimdilerde. Oyunlarda kendini kaybetmiş çocuklar yok artık, park
etmiş arabalar var sadece o sokakta. Yıllar yıllar boyunca geçtiğiniz yerlere
karşı bir şeyler hissetmek istiyorsunuz. Geçmişe dair birkaç ev, tanıdıklar. O
sokaklarda dedelerinizi, ninelerinizi, halalarınızı arıyorsunuz. Yoklar,
tanıdık hiçbir şey yok! Kayboluyor her
şey. Geçmiş iz bırakmadan silinip gidiyor! İçiniz burkuluyor. Peki siz
yaşadığınız şehre karşı neler hissediyorsunuz?
"Şehirlerin de yaraları vardır; bunlar zaman içinde kabuk bağlar. Kayseri'nin yarası, doğudaki kale surlarından bellidir: Yüksek ve kalın duvarlar, şehrin en çok buradan vurulduğuna ve en çok buradan yaralandığına işaret eder. Koruyucu eller oraya özenmiş, oradaki duvarları berkitmiştir." Sh 67 Kalenderiye - Gürsel Korat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder