10 Temmuz 2017 Pazartesi

Kalenderiye - Gürsel Korat



Gecenin bir yarısı, elimde üç kitap gözlerim dolmuş oturuyorum. İç sesim, sessizliği bastırıyor, Kapadokya’dan İtalya’ya giderken,  yüzyılları bir çırpıda aşıveriyor.  Kimler geldi, kimler geçti bastığım topraklardan derken işte gene gözlerim dolu... Zaman karşımda dikilmiş gülüyor, anlamak istiyorum… Sonunda kavuşacaksın, her birini tanıyacaksın diyerek avutuyor belki de… Sonu ve başı birbirine giriyor zihnimde iyice, kayboluyorum. Varlıkla yokluk arasında gidip gelirken zihnim patlayacak…

Moğolların savurduğu Anadolu’nun 13. yüzyıldaki halini anlatan iki romanla sarsıldıktan sonra Osmanlı İmparatorluğu zamanında ilerliyorum. Her romanda geçmişe dair sürprizler bekliyor, incelikle işlenmiş. Şaşırtırken düşündürten, dedim ya zihnim patlayacak gibi… O dönemde çekilen acılar, yokluk, sürüklenen insanlar derken, inanç çeşitliliğini anlamaya çalışıyorum. Dinler tarihine bir kere dalınca aynı dinin farklı mezheplerini de öğrenmek, anlamak istiyor insan. Mesela bir Şah Kulu isyanı karşınıza çıkıyor. Nedenleri ve sonuçlarına takılıp kalmamak içten bile değil diyorsunuz. Aklıma farklı toplumlar dinleri aynı olsa da birlikte yaşayamıyor cümleleri geliyor. Her şey strateji, politika mı?

İsfahan’da Çehel Sütun adı verilen, girişinde kırk ahşap sütunla karşılayan saraya girdiğinizde geçmişe dair çok güzel tablolarla karşılaşıyorsunuz. Yavuz Selim ve Şah İsmail çarpışmasını gösteren bir tablo anlatılırken bugüne kadar bildiğimiz Sultan ve Şah yer değiştirmiş gibi yoksa siz mi yanlış duydunuz, birbirinize bakıyorsunuz! Sahi tarih nedir? Politika nedir? Savaş nedir? Ne çok soru var, yanıtlarını bildiğiniz halde günlük hayatta kaybolmaya devam ettiğiniz? En iyisi yüzyıllar öncesinde bir İtalyan tüccarın yaşadıklarına tanıklık edelim biz, kimbilir ne sürprizler bekliyor olacak, birbirinden ilgisiz gibi gözüken olaylar birdenbire bağlanacak, savaşılacak, aşık olunacak, kardeş olunacak, dostlukla vedalaşılacak ya da ölümle… Bir koşturmaca başladığımız yere dönebilmek için değil mi hepsi?

““her yolculuğun sonudur. Başlangıç ve son aynıdır, O’ndan gelir O’na gideriz.”......

Bunlar, olaylar ve dinler arasında herhangi bir ilişki kurmayı denememiş, metafiziğe uzak gençler için pek anlamsız olduğundan, Hristo başka şeylere dalmıştı. Mazzone bunu anladı ve onun kolunu tuttu: “Bir şey daha: Bu olayın üstünden yirmi beş yıl geçti; oğlum çıkageldi. Bana kendini kim olarak tanıttı? Giovanni! İsimler yazgımızla ilgili bir şeydir oğlum; o yüzden azizlerin, din büyüklerimizin adını alırız.” Sh34

“”Kendimi bildim bileli düşünürüm hatta: Uyuyunca, bedenim zamanın dışına mı çıkar?
Alessandro- Tanrı’dır her şeyi bilen.

Mazzone- Çıkıyoruz sanki. Zamanın dışına çıkıyoruz. Uyanınca vakti şaşırmamız başka türlü nasıl açıklanır? Peki, düşte aklım mekansız kalır mı? Buna da şüphe yok, uyurken hep bilmediğim yerlerde dolaşırım. Bu yüzden mi, düşünde yazdığım hiçbir yazıyı okuyamıyorum? Bu yüzden mi düşümde sezdiğim bilgi, daha uyanır uyanmaz aklımdan uçup gidiyor?”Sh55

Arka Kapak 

“Zamanı bildirir ama bildiren zamandır”

Zaman Yeli ve Güvercine Ağıt kitaplarından sonra Kalenderiye Gürsel Korat’ın Kapadokya konulu romanlarının üçüncüsü. 14. Ve 16. Yüzyıllarda geçen kitapta, İtalya’da Taranto limanında ve Matera manastırlarında, Kayseri’de kale burçlarında dolaşırken üç adamı; Mazzone’yi, Yusuf Pir’i ve Bahri Paşa’yı tanırız. Sonra Kapadokya yollarında hanlarda konaklarız. Martana, Sare ve Perizad gibi etkileyici kadın kahramanlarla tanışırız. Hele Perizad, belleklerden silinmeyecek iz bırakır. “…çünkü aşkta başkalarının hayatını çalmaktan başka bir şey yoktur.”

2009’da Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü’nü alan bu roman zamanı, ölümü, aşkı ve aidiyeti, insanın zaaflarını, arayışlarını anlatırken hayat ve inanç üzerine katmer katmer açılan bir sorgulamanın eşiğine bırakır bizi… Gerisi mi? Ya zamandır, ya yalan…

“İnsan bebekliğini, gençliğini ya da geçmişteki tüm hallerini ölüyor.Ölümü böyle kavrıyoruz Hristo.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...