Afrika’dan Amerika’ya köle
ticaretinin, bedenen yetersiz kalınan işlerde daha dayanıklı olan insanlara
duyulan ihtiyaçla başladığını duyduğumda şaşırmıştım. İkinci Dünya Savaşı
sonrasındaysa sayıca azalan Avrupa, insan gücüne ihtiyaç duydu. Ve işçi ithal
etmeye başladı. Türkiye’den gidenler bir yana bu kitapla bir Fas göçmeninin
hikayesine tanıklık ediyoruz. İlk göçmen nesil olarak, gelenekleri, dini
tamamen farklı bir ülkede geçen yıllara rağmen ana yurduna dönmeyi arzulayan,
üstelik bunu çocuklarıyla yapmak isteyen Muhammed Limmigri’nin hayatına…
Yıllardır baharat kokularıyla
mistik bir algı yaratan Fas, son bir yıldır girdi aklıma, konuşmalarımıza.
Fas’a dair roman ararken, rastladım Ülkemde’ye. Mağribiler, Berberiler, Arap ve
Afrikalı kavramlarına farkındalığımın artması iyi
geldi. Yazarın da bir göçmen olması, sosyoloji, felsefe alanlarında
uzmanlaşması, Muhammed’le birlikte tüm göçmenlere ait duyguları çok iyi ifade
etmesini sağlamış. Hayatı boyunca bir yandan da sorgulayan Muhammed, Hac
yolculuğunda yaşadıklarını anlattığında tepki çekebiliyor. Ayakkabısının
çalınmasını, çalanların ellerinin kesilmesini ya da kırbaçlanmalarını anlamaya
çalışıyor. Dininin farklı ülkelerde farklı uygulanmasını da… Öte yandan
fabrikadaki greve katılması gerektiği için, ön saflarda yer almadan katılıyor.
İyi bir Müslüman, iyi bir insan, iyi bir işçi olan kahramanımız emekli olunca
ülkesine dönüp, köyünde kocaman bir ev yaptırıyor. Ve ilk defa çocuklarından
bir şey istiyor. Koltuğuna oturup beklemeye başlıyor…
Geleneksel toplumda düşünmeye
gerek duymadan yaşayan insan, modern
toplumda tek başına kalarak kendini yabancı hissediyor. Öte yandan modern toplumun getirisiyle bireye daha fazla değer verilmesine rağmen aitlik hissettirememesi. Köyüne
döndüğünde kendini evinde hissetse de her şey aynı değil belki de. Çocukları
başka bir toplumda büyüyüp, bambaşka bir nesile dahil olarak yaşamlarını
sürdürüyorlar. Geleneklerden çok modern topluma uyum sağlamayı tercih
ediyorlar. Onların çocuklarıyla da tamamen farklı melez nesiller ortaya çıkıyor
hem Avrupa’da hem Amerika’da. Tüm göçlerde yaşananların hemen hemen aynı
olduğunu fark ediyor insan. Hikayelerin birbirine benzeyebileceğini… Gerçeğin
gerçeküstü kavramlarla harmanlanıp anlatılmasını sevdim. İyi ki Fas ilgi
alanıma girmiş ve iyi ki yazarla tanışmışım diyorum.
“Genel seçimleri izlemiştim, Le
Pen Chirac’a karşı büyük sürpriz yapınca, çok güldüm, ama karım endişelendi,
bana şöyle dedi: Belki de bavulları hazırlamamız gerekecek. Ben de ona,dert
etme Le Pen’in bize ihtiyacı var, evet tüm göçmenlerin bu ülkeden gittiğini
gözünün önüne getirebiliyor musun, o zaman kimse bizim tüm kötülüklerin,
güvenlik sorunlarının kaynağı olduğumuzu, Sosyal Güvenlik ve çocuk bakımı
yardımlarından faydalandığımızı söyleyemeyecek, Araplar elinin altında
olmayınca Le Pen rahatsız olacak, hayır, o tiyatro oynuyor, asla iktidara
gelemeyecek, ama kim bilir, politika hiç belli olmaz, bazen televizyonda
politikacıları izliyorum, bizden söz edilmesi kötüye işaret, kimse bizim
yaptığımız işte memnun olduğunu söylemez, her zaman böyle oldu, buna alıştım;
…”Sh 46
Arka Kapak
“1960’lı yıllarda göç ettiği
Fransa’da örnek bir işçi, örnek bir aile babası, örnek bir Müslüman olarak aynı
fabrikada kırk yıl çalışan Muhammed Limmigri o güne dek yaşadığı tekdüze
hayatını allak bullak edeceğine inandığı emekliliğinin başlamasıyla birlikte
Fransa’dan ayrılmaya karar verir. Koruyucu bir kabuk gibi sığındığı geleneklerine,
doğduğu köyde ailesi için büyük bir ev inşa etme hayaline sıkı sıkıya sarılan
Muhammed, kırk yıl boyunca kendisini hep yabancı hissettiği ülkeyi bırakıp
anayurduna döner. “Aşırı yüklü bir kamyon”a benzeyen evinin verandasında
bitpazarından aldığı eski deri koltuğa oturup çocuklarını bekler. Oysa onu
bekleyen bambaşka bir şeydir.
1987’de Kutsal Gece romanıyla
Fransa’nın en önemli edebiyat ödülü olan Goncourt’u kazanan Fas asıllı
edebiyatçı Tahar Ben Jelloun, Ülkemde ile sözü Avrupa’ya çalışmaya giden binlerce
göçmen işçiden birine veriyor. Kendi kültürüyle yaşadığı toplumun değerleri
arasında kalan bir göçmenin çıkmazlarını Doğu masallarının büyülü diliyle
anlatıyor. Bir ailenin farklı kuşaklarının beklentileri üzerinden değişim
sancıları yaşayan Fransız ve Arap toplumlarına ayna tutuyor. Yalın, çarpıcı bir
anlatıyla dışlanmışlığın ve yabancı olmanın sınırlarının ne denli
genişleyebileceğini gösterirken okuru kendi hayatının iplerini hiçbir zaman
eline alamamış bir adamın umarsız bekleyişine ortak ediyor.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder