20 Şubat 2017 Pazartesi

Ülkemde - Tahar Ben Jelloun


Afrika’dan Amerika’ya köle ticaretinin, bedenen yetersiz kalınan işlerde daha dayanıklı olan insanlara duyulan ihtiyaçla başladığını duyduğumda şaşırmıştım. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaysa sayıca azalan Avrupa, insan gücüne ihtiyaç duydu. Ve işçi ithal etmeye başladı. Türkiye’den gidenler bir yana bu kitapla bir Fas göçmeninin hikayesine tanıklık ediyoruz. İlk göçmen nesil olarak, gelenekleri, dini tamamen farklı bir ülkede geçen yıllara rağmen ana yurduna dönmeyi arzulayan, üstelik bunu çocuklarıyla yapmak isteyen Muhammed Limmigri’nin hayatına…

Yıllardır baharat kokularıyla mistik bir algı yaratan Fas, son bir yıldır girdi aklıma, konuşmalarımıza. Fas’a dair roman ararken, rastladım Ülkemde’ye. Mağribiler, Berberiler, Arap ve Afrikalı kavramlarına farkındalığımın artması iyi geldi. Yazarın da bir göçmen olması, sosyoloji, felsefe alanlarında uzmanlaşması, Muhammed’le birlikte tüm göçmenlere ait duyguları çok iyi ifade etmesini sağlamış. Hayatı boyunca bir yandan da sorgulayan Muhammed, Hac yolculuğunda yaşadıklarını anlattığında tepki çekebiliyor. Ayakkabısının çalınmasını, çalanların ellerinin kesilmesini ya da kırbaçlanmalarını anlamaya çalışıyor. Dininin farklı ülkelerde farklı uygulanmasını da… Öte yandan fabrikadaki greve katılması gerektiği için, ön saflarda yer almadan katılıyor. İyi bir Müslüman, iyi bir insan, iyi bir işçi olan kahramanımız emekli olunca ülkesine dönüp, köyünde kocaman bir ev yaptırıyor. Ve ilk defa çocuklarından bir şey istiyor. Koltuğuna oturup beklemeye başlıyor…

Geleneksel toplumda düşünmeye gerek duymadan yaşayan insan,  modern toplumda tek başına kalarak kendini yabancı hissediyor. Öte yandan modern toplumun getirisiyle bireye daha fazla değer verilmesine rağmen aitlik hissettirememesi. Köyüne döndüğünde kendini evinde hissetse de her şey aynı değil belki de. Çocukları başka bir toplumda büyüyüp, bambaşka bir nesile dahil olarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Geleneklerden çok modern topluma uyum sağlamayı tercih ediyorlar. Onların çocuklarıyla da tamamen farklı melez nesiller ortaya çıkıyor hem Avrupa’da hem Amerika’da. Tüm göçlerde yaşananların hemen hemen aynı olduğunu fark ediyor insan. Hikayelerin birbirine benzeyebileceğini… Gerçeğin gerçeküstü kavramlarla harmanlanıp anlatılmasını sevdim. İyi ki Fas ilgi alanıma girmiş ve iyi ki yazarla tanışmışım diyorum. 

“Genel seçimleri izlemiştim, Le Pen Chirac’a karşı büyük sürpriz yapınca, çok güldüm, ama karım endişelendi, bana şöyle dedi: Belki de bavulları hazırlamamız gerekecek. Ben de ona,dert etme Le Pen’in bize ihtiyacı var, evet tüm göçmenlerin bu ülkeden gittiğini gözünün önüne getirebiliyor musun, o zaman kimse bizim tüm kötülüklerin, güvenlik sorunlarının kaynağı olduğumuzu, Sosyal Güvenlik ve çocuk bakımı yardımlarından faydalandığımızı söyleyemeyecek, Araplar elinin altında olmayınca Le Pen rahatsız olacak, hayır, o tiyatro oynuyor, asla iktidara gelemeyecek, ama kim bilir, politika hiç belli olmaz, bazen televizyonda politikacıları izliyorum, bizden söz edilmesi kötüye işaret, kimse bizim yaptığımız işte memnun olduğunu söylemez, her zaman böyle oldu, buna alıştım; …”Sh 46

Arka Kapak

“1960’lı yıllarda göç ettiği Fransa’da örnek bir işçi, örnek bir aile babası, örnek bir Müslüman olarak aynı fabrikada kırk yıl çalışan Muhammed Limmigri o güne dek yaşadığı tekdüze hayatını allak bullak edeceğine inandığı emekliliğinin başlamasıyla birlikte Fransa’dan ayrılmaya karar verir. Koruyucu bir kabuk gibi sığındığı geleneklerine, doğduğu köyde ailesi için büyük bir ev inşa etme hayaline sıkı sıkıya sarılan Muhammed, kırk yıl boyunca kendisini hep yabancı hissettiği ülkeyi bırakıp anayurduna döner. “Aşırı yüklü bir kamyon”a benzeyen evinin verandasında bitpazarından aldığı eski deri koltuğa oturup çocuklarını bekler. Oysa onu bekleyen bambaşka bir şeydir.


1987’de Kutsal Gece romanıyla Fransa’nın en önemli edebiyat ödülü olan Goncourt’u kazanan Fas asıllı edebiyatçı Tahar Ben Jelloun, Ülkemde ile sözü Avrupa’ya çalışmaya giden binlerce göçmen işçiden birine veriyor. Kendi kültürüyle yaşadığı toplumun değerleri arasında kalan bir göçmenin çıkmazlarını Doğu masallarının büyülü diliyle anlatıyor. Bir ailenin farklı kuşaklarının beklentileri üzerinden değişim sancıları yaşayan Fransız ve Arap toplumlarına ayna tutuyor. Yalın, çarpıcı bir anlatıyla dışlanmışlığın ve yabancı olmanın sınırlarının ne denli genişleyebileceğini gösterirken okuru kendi hayatının iplerini hiçbir zaman eline alamamış bir adamın umarsız bekleyişine ortak ediyor.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...