Güneşte ışıldayan öbekleri merak
etmiştim uçaktan. Sıklıkla tekrarlanıyordu. Yolumuz Kars’a doğruydu. Anadolu’yu
adım adım öğrenmeye sevdalanmıştım bir kez. Sonra her bir parıltının saç dam
olduğunu farkedince çok utandım. Her bir öbek, bir köydü. Her damın ayrı
hikayesi vardı. Küçücük dünyaların kocaman hikayeleriydi belki de. Ve damların
metal değil toprak olduğu bir zamana doğru kaydım işte. Kuzeyden güneye doğru…
Aklıma işlenen renkleriyle, kokularıyla, Anavarzası’yla güneye doğru… Oraları
görmeden, tekrar okumam diyordum. O kadar renk olabilir mi doğada diyordum.
Adana, Anavarza, Çukurova’ya gittim. Renklerin ve kokuların insandan değil
doğadan geldiğini defalarca gördüm, kokladım. Üstelik tüm Anadolu’da… Doğadan öğrendikleriyle
doğayı yok eden insan!Şimdiyse Toroslar’a dönme zamanı. Toprak damların içindeki,
sarp kayaların ulusundaki kocaman hikayelere tanıklık etme zamanı. İnce Memed’le
tanışma zamanı…
Beş köyün ağası Abdi Ağa’yı
okurken aklıma sürekli Avrupa’da, Amerika’daki toprak sahipleri, kölelere dair
seyrettiğim filmler, diziler geldi. Onca toprağın elde edilişi ayrı hikaye,
onca insanın köle gibi çalıştırılması da… Sanayi Devrimi’yse apayrı bir hikaye…
Biz sadece gücü elinde olanın hikayesine tanıklık ettik belki de genelde. Hatta
çoğu zaman romantik miydi yoksa? Oysa
burada başkaldıranla yan yana yaşıyoruz her şeyi. Tüm o sefaleti, acıyı,
korkuyu, aşkı, bağlılığı, yüceltmeyi, ihaneti, iyiliği her duyguyu dolu dolu...
İliklerimizde hissederek yaşıyoruz. İnce Memed’la başkaldırıyoruz. Haline
üzülüp, destek olmak istiyoruz belki… Çakırdikenleri ayaklarımıza dolanıyor,
kanatıyor, canımız yanıyor, günlerce dağlarda kaçıyoruz, aç susuz, karlar
içinde belki… Abdi Ağa’nın kötülüğüne
karşı durmak istiyoruz hepimiz… İnsanız çünkü, dayanamıyoruz…Eşkıyanın dağlarda
nasıl destekle barındığını öğreniyoruz bu arada. Sahi bu değişti mi şimdilerde? Halk kahramanları toprağın önemli
olduğu zamanlarda mı kaldı? Artık siber kahramanlar mı var? Artık sosyal medya
mı önemli bilemem. Bildiğim bu roman beni aldı savurdu, dağıttı desem… Oysa
yıllar sonra yani neredeyse otuz küsur yıl sonra okuyunca büyümüştüm ya o kadar
etkilenmemdim diye düşünüyordum. Tam tersi zihnim ve gözlerim sarı pırıltıya
kessin istedim her sayfada… Ustanın ustalığına hayran oldum her sayfada…
“Cabbar:
“Bir tek ev bile kalmadı,”dedi. “Bütün
köy ateşe kesti.”
Memed:
“Biz köyden çıkarken çoluk çocuk,
kadın erkek durmuşlar, öylecene taş kesilmişler gibi bize bakıyorlardı. Duydunuz
mu? Hiç birisinin ağzından çıt çıktığını duydunuz mu? Bize ne beddua ettiler,
ne üstümüze taş attılar, ne sövdüler. Taş kesilerek öylecene baktılar kaldılar.
Bunu görmeyeydim. Kendi ölümü göreydi de bunu görmeyeydim.” Sh.279
Arka Kapak
“Otuz iki yıllık bir zaman
diliminde yazılan İnce Memed dörtlüsü, düzene başkaldıran Memed’in ve insan
ilişkileri, doğası ve renkleriyle Çukurova’nın öyküsü. Yaşar Kemal’in
söyleyişiyle “içinde başkaldırma kurduyla doğmuş” bir insanın, “mecbur adam”ın
romanı.
Toroslar’ın eteğindeki
Değirmenoluk köyünden İnce Memed’in yaşadığı yoksulluk ve aşağılanmaya isyan
ederek eşkıyalığa sürüklenmesinin, giderek yörede hüküm süren ağalık düzenine
karşı direnişin simgesi haline gelmesinin öyküsü. Memed sıradan bir köy
çocuğuyken, zulmedenler için eşkıyaya, köylüler içinse bir kurtarıcıya dönüşür.
Bir yaşam biçimini bir halkın
portresi olarak böylesine veren bu romandan daha iyisi yazılamazdı.”
The New York Times Book Review(ABD)
“Şaşırtıcı, orijinal bir kitap.”
Sunday Times (İngiltere)
“Epik boyutlara ulaşan ve
muhteşem bir sona ulaşmak için hız kazanan öyküyse kendinizi kaptırıyorsunuz.”
Sunday Times(İngiltere)
“Yaşar Kemal, şaşılacak ölçüde yaratıcı.”
The Bookseller (İngiltere)
“Yaşar Kemal, karakterlerini unutulmaz, seçkin ve gerçek hayattan
daha da gerçekçi kılan detay zenginliği ile Rus edebiyatının kalitesine
ulaşıyor.”
Sunday Telegraph(İngiltere)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder