15 Temmuz 2015 Çarşamba

Trenle Anadolu 7 – Kars –Sarıkamış - Divriği – Sivas – Samsun 4


Halı tezgahlarını sırdaş olarak kabul eden genç kızlarımız, kadınlarımız içlerini dökerlermiş her bir ilmeğe... Bakmaya doyulamayan kilimler, halılar derman olur muymuş dertlerine bilinmez. Rahatlamak isteği ile eklediği haşhaş motifleri ve üstlerindeki ters laleler durumun pek de iyi olmadığını anlatırmış mesela. Eğer lale kısımları siyahsa halı dokuyan güzelin çıkmazda kaybolduğu, canına kıydığı sonucu çıkarılabilirmiş. Şimdilerde gittikçe azalan halı dokuma tezgahlarında aceleyle çıkarılan motifler, tamamlanan kilimler, halılar böylesine anlamlı mı? Böylesine sevgi ilişkileri kuruluyor mu tezgahlarla, kim bilir? Aklıma Van’da dokuma tezgahları başında gördüğüm cıvıl cıvıl genç kızlar geliyor...



Doğuda gün erken başlar. Gece dediğimiz bir saatte tan yeri ağarmış, sizin şaşkınlığınıza gülümsüyordur. Pencereden baktığımda boş bir arsada yürüyüş yapan insanlar görüyorum. Değişik geliyor, arsa çok boş, ne bileyim bir park ya da başka bir şey değil. Sonradan Fethiye Camii karşısındaki stadyumun yıkıldığını öğreniyorum. Yani insanlar stadyum artık olmasa da alıştıkları yerde sporlarını yapmaya devam ediyorlar.


Alesandr Kilisesi, Kars’taki Rus işgalinden sonra yapılmış ve Kars’ın kurtuluşunda Fethiye Camii’ne çevrilmiş. 1905 Rus-Japon Harbinde Japonlara yenilince yayılma ve ilgi sahasını Uzak Doğu’dan daha önce savaştığı bölgelere çevirmiş. Bu amaçla Kars’taki birlikleri onurlandırmak için yapılmış bu kilise. Bir benzerinin Sarıkamış Oltu’da olduğunu söylemiş Ludmila Hanım. Kulenin altın kaplama kubbesi ve çan kulesi Rus Ortodoks dini mimarisinin tipik örneği olarak geçiyor. Altın kaplama kubbe ve kule 60 ihtilali sırasında sökülmüş. 1985 yılında iki minare ve çini mihrap eklenerek camiye çevrilmiş.

Fethiye Camii yanındaki cadde üzerinde olan şaha kalkmış bir at üstünde Atatürk heykeli çok anlamlı. Daha önce burada Rusların yaptığı bir anıt varmış. 13 metre yüksekliğindeki heykelde bir Rus askeri, ayaklarının dibinde de yere düşmüş Türk Bayrağını didikleyen bir kartal görülmekteymiş. Kuşatmalarda ölenlerin isimleri, çevresinde kuşatmada ele geçirilen Osmanlı topları dizilmiş. Aklıma Rusların Osmanlı’ya karşı İzmir civarında kazandıkları Çeşme Zaferi geliyor. Ve St. Petersburg’ta Peherhof Saray’ında, bu savaşın ya da doğrusu zaferin tablolarına ayrılmış çok geniş salon... Gene bir kilisenin bahçesinde de kullanılmış gene Osmanlı topları... (ya Moskova ya St. Petersburg’taydı)

Büyük (Deli) Pedro’yla başlayan sıcak denizlere inme amacı Ruslar’ın her daim öncelikli hedefi olmuş. Bu amaca ulaşmada çok önemli bir basamak olan Kars, 93 harbiyle işgal edildiğinde burada sürekli kalacaklarını düşünerek yeni bir şehir kurmuşlar. Yani Kale ve eteklerinde ve Kar Çayı’nın batısında yayılan şehir yerine Tahtdüzü denilen bölgede yeni mahalleler inşa etmişler. Baltık tarzı mimari denilen, Moskova ve St. Petersburg’da da görmüş olduğumuz soğuğa ve neme dayalı, estetiğe önem veren binalar inşa etmişler. Yukarıdaki Defterdarlık Binası dönemin en önemli yapılarından. Yukarıda bahsettiğim Atatürk Heykeli’nden aşağı doğru indiğinizde yani Ordu Caddesi’nde bulunuyor Defterdarlık Binası. Yapısı ve köşelerdeki balkonları dikkat çekici. Diğer binalarda da gördüğüm bu balkonların sonradan eklenmiş olduğunu düşünüyordum nedense. Öyle değilmiş. Demirel, 1976’ta şeker fabrikasının açılışı için geldiği Kars’ta bu balkondan konuşma yapmış.


Defterdarlık Binası’nın karşı köşesinde içinde Atatürk Heykeli’nin de olduğu bir park var. Ordu Caddesi dönemin en şık binalarının olduğu alanmış. O dönemde bu kadar geniş caddelere neden gereksinim olduğunu ister istemez soruyor insan. Güneşten daha fazla yararlanıp, buzların erimesine katkıda bulunmak içinmiş. Hatta yol kenarındaki ağaçlar da dökülen yapraklılardan seçilirmiş ki güneşe engel olmasın. Deftertarlık Binası ve Park’ın arasındaki caddeden devam ettiğinizde solda Ticaret ve Sanayi Odası çıkıyor karşınıza. Tüm binaların giriş kapılarında sundurmalar var genelde. Bu da içeri girerken düşebilecek buzlardan kaynaklanabilecek yaralanmaları engellemekmiş. Bu arada bu taş binalardaki su oluklarının her biri özenle tasarlanmış.

Ani’de Kapadokya’da rastladığım mağaralara benzer mağaralara rastlamak ve burada da yeraltında yaşandığını görmek benzer coğrafyalardaki yaşamları düşündürüyor. Bu bölgede de volkanik yapı hakim olduğu için yapılara yansımış. Ruslar döneminde yapılan Baltık mimari tarzında kullanılan bazalt taşlar volkanik. Düzgün kesme bazalta ek olarak kara tüf taşları kullanılmış.

Şair Ka’nın yürüdüğü caddelerden biri de Halitpaşa Caddesi. Kale’den inip, köprülerden geçtikten sonra gelinen Halitpaşa Caddesi’nde Kamer Kafe’de yemek yenilebilir. Karşısındaki Kar’store, köşedeki Konservatuar Binası, karşı köşesindeki Kar’s Otel görülmesi gereken binalardan. Yani Halitpaşa  Caddesi’nde yürümek hoş.(Tabii Ordu Caddesi'nde yürümek daha da hoş.) 

Kar’s Otel’in arka cephesinden baktığınızda gördüğünüz ahşap süslemeler dantel gibi işlenmiş. Tüm binalarda olduğu gibi bu binanın da çörtenleri görülmeye değer. Bu arada çörtenin anlamını su oluğu olarak bilsem de tekrar bakmadan edemedim. Alçak katlı yapılarda tercih edilen, çatıdaki suyun yapının dışına alınmasını sağlaya dışa doğru uzanmış oluk.

Yürüyüşe çıktıktan sonra böyle bir semaverden çay içmek keyifli. Yürüyüş boyunca eski Rus Konsolosluğu, kütüphane, Gazi Ahmet Muhtar Paşa Konağı gibi binalar incelenebilir. Kars Postası Gazetesi önünden geçerken bir tane alınmalı. Bu arada Kar’daki olacakları önceden yazan  Kars Serhat Gazetesi’ni anmadan olmaz sanırım. Faikbey Caddesi ise şehrin merkez caddesi. Buradaki at, aslan gibi heykellere göre yol tarif ediliyor. Orhan Pamuk’un Kar romanını yazarken 15 gün kaldığı Karabağ Oteli'de bu caddede.

Kars’la ilgili anlatacaklarımı yavaş yavaş bitirmek isterken Gazi Muhtar Ahmet Paşa caddesindeki Melekli Ev’den bahsetmeden olmaz diyorum. Burada sözü gene sanat tarihçisi Ludmila Denisenko’ya bırakmak en güzeli;


“Bu eve gidip gördüğümde adeta beynimden vuruldum: Yuvarlak kemerli nişler içine çok dekoratif bir biçimde oturtulmuş gömme peçleri, harika parke salonu, masif ahşaptan görkemli kapıları ve boydan boya resimli tavanı ile saray dairesi gibi muhteşem bir konut. 

Tavandaki kartonpiyer göbeğin etrafında pembe güller ve kurdelelerle örülmüş çelenkler taşıyan çok gerçekçi resimlenmiş pembe yanaklı tombul melekler görülmektedir....” Sayfa 93


Rusların ısıtmada kullandıkları “Peç” sisteminden bahsetmeden olmaz.İki oda arasında duvara gömülü olarak baca sistemli sobalar. 

Burada yakılan odun ya da kömür ısısı, iki oda dışında hava boşluklarıyla duvarlar içinden geçirilerek tüm evi ısıtabiliyor. Duvarlar geç soğuduğu için de evin sıcaklığı uzun süre korunabiliyormuş. Ruslar’dan sonra bu sistem pek kullanılamamış. Bir tuğla oynatılsa sistem bozulmuş olur diyor Ludmila Hanım.




Kars’ta en önemli değerler tabyalar olarak kabul edilebilir. II.Selim ve Sultan Abdülaziz döneminde yaptırılan tabyalara İngilizler aracılığıyla toprağın altında adeta ufak köyler, dev salonlardan oluşan inanılmaz geniş ve derin tabyalar inşa edilmiş. “Kars’a hakim tüm tepelerin altı oyularak yapılan sığınaklar düşmana görünmeden yer değiştirmeye olanak veren tünellerle birbirine bağlanmıştı. Bu sayede 250 kişilik Türk Ordusu 4 bin kişilik Rus kuvvetlerine direnebilmişti.Bu muhteşem tabyaların yolu oldukça virajlı ve yükseldikçe korkutucu.” Sayfa 63

Kars’a dair anlatacak şeyler aklım dönüp dururken bir yandan da artık bitirmeli diyorum. Artık Doğu Ekspresi’ne binmeli, Kars’tan Divriği’ye doğru uzanan o güzel coğrafyayı yaşamalı tekrar... Ama Boğatepe’deki Peynir Müzesi’nden ve Malakanlar’dan bahsetmeden Kars’tan ayrılmak olmaz. Boğatepe’de hala peynir, Kars Gravyeri üretimi yapılıyor. Müzede kullanılan eski araçlar inceleniyor, üretim alanında gravyer üretimi hakkında bilgi sahibi olunuyor.

Büyük Pedro döneminde kılık,kıyafet ıslahatları yaparken saç, sakal bırakmayı seven bir gurup bu durumdan hoşlanmasa da idare ederler. Ancak süt içmeyi haftada iki güne indirince buna karşı gelirler. Böylece Rusça süt anlamına gelen Moloko’dan türeyerek Molakanlar (süt içenler) denilen bir Ortodoks tarikatı ortaya çıkar. Malakanlar, haç gibi ikonları insanoğlunun abartısı olarak görürler ve şekilciliğe karşı çıkarlar. Zaten ruhban sınıfının olmadığı eşitlikçi, savaş karşıtı, barışcıl bir toplumdur. Savaşmayı, askerliği reddederler.Haliyle Rusya’da sevilmeyip sürgüne gönderirler. Göç edebilenler farklı ülkelere gider. Gidemeyenlerin büyük kısmı Kars’ın Arpaçay ilçesine gelirler.  

Ziraat,ekme biçme, değirmencilik, hayvancılık, arıcılık, peynircilik alanında son derece ileri bir toplum olan MAlakanlar; barışçı, yardımlaşma ve paylaşımı seven, dürüst, güvenilir ve güleryüzlü yapılarıyla Kars’ta çok sevilen bir topluluk olmuşlar. Yaşadıkları köyleri yeşertirken, değirmenden elektrik üretmeyi, hayvanlardan sabun yapmayı, semaver kültürünü de öğretmişlerdir. Ruslar gittikten sonra savaşmak istemeyen Malakanlar gitmek zorunda kalmışlardır. (Böyle Bir Kars kitabından bu konuyu detaylı açıklamış Ludmila Denisenko) 1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra Türk topraklarından kalan yardımlaşmayı seven Ruslar olarak da dikkat çektikleri için baskı altında kalarak gitmişlerdir.

 Kars bir sınır şehri, biraz yalnız bırakılmış, uzakta, kendi halinde gibi gözükürken anlatılacak bir dolu şeyi olmasıyla insanı şaşırtıyor. Ama artık Doğu Ekspresi’ne binme zamanı. Kars’la tekrar tekrar buluşmak, karla kaplı caddelerinde yürümek, Sarıkamış’a gitmek ne hoş olur, hayırlısıyla kısmet olur inşallah. Buraya kadar okuyan herkese teşekkür ediyorum, sevgilerimle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...