Porsuk Çayı üzerindeki bir
köprüden çevreme bakıyorum. Apartmanlar yeni gözükmüyor. O zamanki koku
düşünüldüğünde her şeye rağmen su kenarında oturmak hoş olmalı diyorum. Şimdiyse pek bir
keyifle akıyor Porsuk, temiz, arınmış. Evet, son yıllarda en çok duyduğum şehir
isimlerinden biri Eskişehir ve ne kadar geliştiği…
Trenle Anadolu’ya girişte bir kavşak
noktası, İstanbul, Konya, İzmir derken her seferinde geçiliyor Eskişehir'den ve bu kavşakta
inmeye karar veriyorum artık. Son zamanlarda gittiğim her yere yağmur
götürdüğüm için biraz tedirginim. Malum bir elimde fotoğraf makinası diğerinde
şemsiye hayli zorlanıyorum. Üstelik sabahın çok erken saatlerinde İstanbul’dan
yağmurla uğurlanıyorum. Besmele ve yüksek hızlı tren hareket ediyor. Kara tren
yok artık buralarda.
Suya zaafımı bilen YHT, beni
susturmak için biran önce İzmit Körfezi’ne varıyor. Sonra Sapanca Gölü ve tıngır
mıngır tren sesiyle yeniden yolda olmak çok hoşuma gidiyor. Doğru çay içmeye,
şansıma keyifli bir sohbete denk geliyorum...
Topu topu iki buçuk saatlik bir
yoldan bahsediyorum zaten. Elektrikler kesilirse bilemem tabii, at arabası
balkabağına dönüşür misali YHT, kara trene dönüşüyor! Arada oluyormuş duydum.
Kara trenin fendi diye gizlice sevindiğimi fısıldasam size…
Eskişehir’de gidilecek ilk yer
TÜLOMSAŞ (Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayi) olmalı bence ve tabii Devrim Arabası.
Tren Garı’ndan yürüme mesafesinde şehir ve gidilecek yerler. Ama bir gün
kalınacaksa pek tercih edilmemeli bence tabana kuvvet. Bu arada ille de akşamın keyfine
varılmalı bu öğrenci şehrinde, mesela Haller Gençlik Merkezi’ne gidilmeli. Bu arada “Hal”
geçmişte sebze, meyve haliymiş gerçekten.
1976 doğumlu dillere destan muhteşem
Anadol Station’ımızın ilk yerli araba markası olduğunu düşünürken ‘61’de bir
üretim daha yapıldığını öğreniyorum. (Devrim Arabaları’nı seyretmediğimden olsa
gerek) ‘61’de dönemin Reis-i Cumhuru Cemal Gürsel, 29 Ekim için yerli otomobil yapılmasını
emrediyor. Çok kısa bir sürede türlü zorluklarla yapılan otomobile benzin
konulması unutulunca gazetelere yirmi adımda durması manşet oluyor ve “Garpli
gibi yapılan otomobile şarklı gibi benzin koymayı unutuyoruz” lafı tarihe
geçiyor. Ama nedense bu ilk üretim yerli arabalarımız kıyıda köşede unutuluyor
işte. (Bu arada TÜLOMSAŞ’ta Devrim Arabası hariç fotoğraf çekmek kesinlikle
yasak, tabelanınki bile çekilemiyor.)
Tabii ki Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'nın en önemli kahramanlarından ve Devlet Demiryolları'nın kurucusu Behiç Erkin'in dolu dolu yaşamı öğrenilerek,mezarı ziyaret edilmeli...
Eskişehir’in en güzel
taraflarından biri neredeyse uçsuz bucaksız parklarının olması galiba. Bu
parklar da sadece yeşillendirilmekle kalmamış, biri Bilim Sanat Kültür Parkı.
İçinde Kristof Kolomb’un gemisinin bire bir maketi gemi, her biri ayrı bir
masal kulesi olan şato, bilim deney merkezinin olduğu bir park.
Yapay göletteki kuğular insanlarla arkadaş olmuşlar neredeyse ve oradaki kısa zamanımda, bebek arabalarıyla güneşli günün tadını çıkarmak isteyen insanları görmek hoşuma gidiyor doğrusu.
Yapay göletteki kuğular insanlarla arkadaş olmuşlar neredeyse ve oradaki kısa zamanımda, bebek arabalarıyla güneşli günün tadını çıkarmak isteyen insanları görmek hoşuma gidiyor doğrusu.
Porsuk kıyısında olan diğer
parksa içindeki yapay plajıyla gönüllere taht kurmuş, Kent Park. Burada “Çibörek”iyle
ünlü bir kafeterya var. Midilliler, köşedeki rengarenk faytonlar, koşturup duran
çocuklar ve güneş… Eskişehir halkı parklarda huzur buluyor belli… Unutmadan Met
Helvası, Saray Helvasının çekilmiş hali, çubuk çubuk, yani nefiiis.
Eskişehir Hititler’den Friglere
ev sahipliği yapmış bir bölgede. Hal böyle olunca Arkeoloji Müzesi’ni gezmek
hoş geliyor. Siz sormadan hemen söyleyeyim çift başlı kartal yok. Yukarıdaki
parça M.Ö. 3000-2000’e tarihleniyor. Seyyit Battal Gazi Külliyesi’nin hikayesiyse,
rüyasında Eyüp Sultan’ı gören Fatih’in
hocası Akşemseddin’inkiyle benzeşiyor. Selçuklu Sultanı 1.Alaaddin Keykubat’ın
annesi Ümmühan Hatun tarafından rüyası görülerek inşa ediliyor. Zamanla yapı
büyüyerek külliye haline geliyor. Seyyit Battal Gazi Emeviler’in Bizans
akınlarında efsaneleşmiş bir halk kahramanı.
Eskişehir dendiğinde ilk akla
gelecek olanlardan biri de Balmumu Heykelleri Müzesi. Ufak adımlarla sürekli
gelişme halindeki bu güzel şehirde sanatın izlerini takip etmek de yapılacak
hoş aktivitelerden. Heykel müzesinde Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in
eserleri sergileniyor ve çok etkileyici hepsi.
-Payam Latifi - Sihirli Ayna -
Adımlar Odunpazarı Bölgesi’ne
doğru. Evler restore edilmiş, kimisi otel olarak kullanılıyor. Ağır ağır
yürürken Cam Müzesi, Lületaşı Müzesi’ne uğramadan olmuyor. Çalışmaları
izleyebiliyorsunuz ama buraların devlet dairesi olduğunu ve mesaileri
bittiğinde gittiklerini söylemek isterim. Yani vakitlice gidilmeli.
İlle de Lületaşı bir şeyler almak
isterim derseniz Atlıhan El Sanatları Çarşı’sı iyi bir alternatif. Odunpazarı’ndan
bir vasıtayla Karacahisar’a Regulateur Restaurant’a gitmeden olmaz bu arada.
Porsuk suyunu dengelemek için kurulan regülatörden ismini almış bu mekan sakinliğiyle,
servisiyle hoşuma gidenlerden.
Birgüne sığanlardan, biraz fazla
hızlı bir turla… Biraz daha kalıp Porsuk Çayı kenarında yemek yemek, gondolla
gezmek, mesela Yazılıkaya’ya gitmek, Yunus Emre türbesi’ni ya da Nasrettin Hoca
evini ziyaret etmek hoş olabilir. Belki bir dahaki sefere… Daha çok yol olsun
hayatımızda öğrenilecek çok şeyle birlikte, güvenle, sağlıkla, mutlulukla
gidilecek…
Mine'cim fotoğraflar çok güzel eline gözüne sağlık
YanıtlaSilteşekkürler ...
SilEskişehir'in trafiği de meşhur olacak yakında.
YanıtlaSilbüyük küçük her şehrin derdi galiba trafik
Sil