11 Ocak 2015 Pazar

İki Kıta, Bir Gün ve Yağmur!


Hınzır bir çocuk gibi kulağıma fısıldarken ikimiz de gülmeye başladık. Evet bu sefer bahanesi ücretsiz bir eğitimdi İstanbul’un. Usulca tanıştırmak istediği yerleri de anlatmaya başladı. Böylesi bir teklife karşı koyabilir miydi insan? Üstelik sadece bir gün için… 

Zamandan kazanmak için sabahın çok erken saatlerinde uçağa binip bütün günü uykusuz geçirmek yerine otobüsle gidecektim bu sefer. Hiç olmazsa gece biraz olsun uyumuş olacaktım. Tabii özellikle Bolu’daki yoğun kar yağışını, çığı hesaba katmamıştım. Neyse sonunda kazasız belasız varabildim iki kıtada hüküm süren güzeller güzeli İstanbul’a. Bir anlaşma yapmıştık sanki ille de yağmurla karşılayacaktı beni son zamanlarda. Nazar kabul edip sevgili arkadaşımın bir şekilde aklıma soktuğu Galata Kulesi’ne doğru yola çıktım. 

Sabah o soğuk, şiddetli rüzgar, yağmurda ve tabii o saatte kimse gelmez diyorsunuz Galata Kulesi’ne! Siz öyle sanın. Turistler ve özellikle benim gibi “o bir günün” her saniyesini değerlendirmeye kararlı yerli turistler çıkmışlardı bile kuleye. Kulenin buz tutmuş yerinde kayma tehlikesi geçirdikten, “rüzgarda uçar mıyım uçmaz mıyım neyse ki ağırım” düşüncelerinden sonra fotoğraf çekmeye başladım. Gittikçe şiddetlenen yağmura rağmen üstelik! Derken günün güzel geçeceğinin habercisi bir şey oldu. Yumurta tutan bir elin gökyüzüne uzandığını, martılarınsa etrafta dönmeye başladığını gördüm.

Yumurtalar bir köşeye bırakılınca ben de inatla pusuya yattım. Alış anını görüntülemeyi çok istiyordum. Kendimce uzak bir köşeydim ama gidip gelen turistleri hesaba katmamıştım. Bir de birbirleriyle kavga eden martıları.  Bir tanesi gelip tepedeki taşa konup hareketsiz beklemeye başladı.  Bu defalarca tekrarlandı desem! Dakikalar sonra bir tane yumurtayı alırken görüntüledim. Hava kapalı bu kadar grenli fotoğraf normal diyeyim.

Bekleme, gelip taşın tepesine konma tekrar başladı. Bir türlü aşağı inip yumurtayı almayınca taşın üzerine koydum bu sefer yarısı düştü. Bu arada karaca bir martıyla kavga başladı. Çok alem bir sabahtı doğrusu. Hal böyle olunca tarihi yarımadaydı, Haliç’ti, köprüydü, nefis manzaraydı ikinci planda kaldı. Zamanım azalıyordu arkadaşımla buluşacaktım bir çay içimlik kadar kalıp yola çıktım. Bu arada kulenin tepesindeki kafeteryada çay 6 Lira, söylemeden olmaz.

Buluşmaya giderken 1453 tarihli, tuğla minareli bir camii keşfetmek de güzel oldu. Punk sokaklardan geçerek Yüksek Kaldırım’dan caddeye indim.

Arkadaşım Fransız Geçidi’ne götürdü beni. Burası kafeleriyle dükkanlarıyla vakit geçirmek için ideal yerlerden. Değişik hediyeler almak için Kağıthane’ye mutlaka uğramanızı tavsiye ederim.Sonrasında bir seramik sergisi derken içi ve manzarası çok hoş olan bir yere gittik. Tam bir şeyler sipariş edecekken saate bakıp karşıya yani öteki kıtaya geçme zamanımın çoktan gelip geçtiğini farkettim, apar topar kalktım.

Neyse vapur, tramvay saatleri denk düştü zamanında gidebildim eğitime. Akşama arkadaşlarla buluşma derken otobüs, karlar içinde yollar ve işte yine evimden yazıyorum. Nice yeni yollar açık olsun, bildik güzergahlar sevdiklerimizle buluştursun bu yıl, mutlulukla, sağlıkla… Bu arada eklemeden olmaz gece yarısı otobüse binerken yağmur dinmişti! 

2 yorum:

  1. Ne hoş yerler varmış bilmiyordum buraları teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. değil mi :) ben teşekkür ederim güzel yorumunuz için

      Sil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...