Hınzır bir çocuk gibi kulağıma
fısıldarken ikimiz de gülmeye başladık. Evet bu sefer bahanesi ücretsiz bir
eğitimdi İstanbul’un. Usulca tanıştırmak istediği yerleri de anlatmaya başladı.
Böylesi bir teklife karşı koyabilir miydi insan? Üstelik sadece bir gün için…
Zamandan kazanmak için sabahın
çok erken saatlerinde uçağa binip bütün günü uykusuz geçirmek yerine otobüsle
gidecektim bu sefer. Hiç olmazsa gece biraz olsun uyumuş olacaktım. Tabii
özellikle Bolu’daki yoğun kar yağışını, çığı hesaba katmamıştım. Neyse sonunda
kazasız belasız varabildim iki kıtada hüküm süren güzeller güzeli İstanbul’a. Bir
anlaşma yapmıştık sanki ille de yağmurla karşılayacaktı beni son zamanlarda.
Nazar kabul edip sevgili arkadaşımın bir şekilde aklıma soktuğu Galata
Kulesi’ne doğru yola çıktım.
Sabah o soğuk, şiddetli rüzgar, yağmurda ve tabii o saatte kimse gelmez diyorsunuz Galata Kulesi’ne! Siz öyle
sanın. Turistler ve özellikle benim gibi “o bir günün” her saniyesini
değerlendirmeye kararlı yerli turistler çıkmışlardı bile kuleye. Kulenin buz tutmuş yerinde kayma
tehlikesi geçirdikten, “rüzgarda uçar mıyım uçmaz mıyım neyse ki ağırım”
düşüncelerinden sonra fotoğraf çekmeye başladım. Gittikçe şiddetlenen yağmura
rağmen üstelik! Derken günün güzel geçeceğinin habercisi bir şey oldu. Yumurta
tutan bir elin gökyüzüne uzandığını, martılarınsa etrafta dönmeye başladığını
gördüm.
Yumurtalar bir köşeye bırakılınca
ben de inatla pusuya yattım. Alış anını görüntülemeyi çok istiyordum. Kendimce
uzak bir köşeydim ama gidip gelen turistleri hesaba katmamıştım. Bir de birbirleriyle
kavga eden martıları. Bir tanesi gelip
tepedeki taşa konup hareketsiz beklemeye başladı. Bu defalarca tekrarlandı desem! Dakikalar
sonra bir tane yumurtayı alırken görüntüledim. Hava kapalı bu kadar grenli
fotoğraf normal diyeyim.
Bekleme, gelip taşın tepesine
konma tekrar başladı. Bir türlü aşağı inip yumurtayı almayınca taşın üzerine
koydum bu sefer yarısı düştü. Bu arada karaca bir martıyla kavga başladı. Çok
alem bir sabahtı doğrusu. Hal böyle olunca tarihi yarımadaydı, Haliç’ti,
köprüydü, nefis manzaraydı ikinci planda kaldı. Zamanım azalıyordu
arkadaşımla buluşacaktım bir çay içimlik kadar kalıp yola çıktım. Bu arada
kulenin tepesindeki kafeteryada çay 6 Lira, söylemeden olmaz.
Buluşmaya giderken 1453 tarihli,
tuğla minareli bir camii keşfetmek de güzel oldu. Punk sokaklardan geçerek
Yüksek Kaldırım’dan caddeye indim.
Arkadaşım Fransız Geçidi’ne
götürdü beni. Burası kafeleriyle dükkanlarıyla vakit geçirmek için ideal
yerlerden. Değişik hediyeler almak için Kağıthane’ye mutlaka uğramanızı tavsiye
ederim.Sonrasında bir seramik sergisi
derken içi ve manzarası çok hoş olan bir yere gittik.
Tam bir şeyler sipariş edecekken saate bakıp karşıya yani öteki kıtaya geçme
zamanımın çoktan gelip geçtiğini farkettim, apar topar kalktım.
Neyse vapur, tramvay saatleri
denk düştü zamanında gidebildim eğitime. Akşama arkadaşlarla buluşma derken
otobüs, karlar içinde yollar ve işte yine evimden yazıyorum. Nice yeni yollar
açık olsun, bildik güzergahlar sevdiklerimizle buluştursun bu yıl,
mutlulukla, sağlıkla… Bu arada eklemeden olmaz gece yarısı otobüse binerken yağmur dinmişti!
Ne hoş yerler varmış bilmiyordum buraları teşekkürler
YanıtlaSildeğil mi :) ben teşekkür ederim güzel yorumunuz için
Sil