28 Temmuz 2014 Pazartesi

Moğolistan Günlüğü - Yıldırım Büktel


Kapak fotoğrafına dikkatlice baktığımda ister istemez gülümsüyorum. Öyle ya at üzerinde uyuyan bir çocuk! Kurgudan başka ne olabilir? Oysa katıldığı yarışın başlamasını beklerken uyuya kalan bir melek O! Birazdan bu yarışların mevsim dönümlerini kutlamak için yapılan Nadaam şenlikleri olduğunu öğreneceğim. Ama henüz yolun başındayım.


Bir süredir “Çok gezen bilir” sözünü doğrular oldum.. Bir yeri beş duyuyla algılayıp yaşamak bambaşka. Okumak gerçekten tanımak kadar etkili değil. Hal böyle olsa da bilmediği yerler hakkında okumadan edemiyor insan. Bazı şeylerin havada kalacağını bile bile bir başlangıç deyip Moğollarla ilgili zihnini yokluyor mesela, içini sıcacık ısıtan bir kapak fotoğrafına bakarken...

Rusya ve Çin arasındaki Moğolistan, Rusya'ya daha yakın olmuş. Kurulan devlet destekli sağlık sistemi, okullar vs 90l'arda Rusya çekildiğinde devam etmemiş, edememiş. SSCB'de 1917 devrimiyle başlayan bir hikaye 21.yy.a 10 kala sona erdiğinde yalnız kendi topraklarını değil, himayesine aldığı ülkeleri de değiştirmiş. Örneğin Moğolistan'da afyon olarak görülen dini ortadan kaldırmak için tapınaklar dağıtılıp, toğraklarına el konulurken, 70 yıl sonra yani bu dönemin sonunda herşey başa dönmeye başlamış. Öte yandan ne olursa olsun bozkır ve steplerin hatta çölün çetin koşullarında insanların şamanizmden kopmamasını hatta günümüz Anadolu'sunda bile etkilerinin sürüyor olmasını yadırgamıyor insan. Komünizm çöküşünden sonra bir de '99, '00 ve '01 yıllarındaki çok sert hava koşullarında sürüler kaybedilince şehre göç başlamış.

Ama yazarımızın da uçaktan edindiği ilk izlenimden anlaşılacağı gibi büyük şehir hemen kucaklamamış insanları. Çevresindeki 'ger'kondularda ağırlamaya başlamış. Uçsuz bucaksız, herkese ait arazilerden etrafı çitlerle çevrili dar alanlara gelmek onlar için de kolay olmamalı. Bozkır dayanışmasının yerini rekabete bıraktığı bu ortamda gençler geleneklere tutunabilecek mi diye sormadan edemiyor insan. Bu benim Rusya ve İran'da şaşırarak hatta biraz da kıskanarak sorduğum bir soruydu! Bir ülke hızla değişirken ya da (globalleşip) sıradanlaşırken özelliklerinin ne kadarını koruyabilir? Bir sistemi oluşturan koşullar yokolduğunda geçmiş, gelenek geleceğe doğru nasıl ilerler? Örneğin sert ve soğuk kıştan sağ salim kurtulmanın sevinciyle yapılan Nadaam şenlikleri ne kadar daha sıradanlaşmadan devam edecek? 

Bu konu nedense benim aklımı çok meşgul ediyor hatta kafamı karıştırıyor diyebilirim. Şimdilik bir köşede bırakıp zihnimi Moğolistan'la ilgili yoklamaya devam ediyorum. Birkaç film geliyor aklıma uçsuz bucaksız bozkırlarda, kocaman “çadır”larda (“ger”) geçen. Zamanın ağır ilerlediği zor koşulların hakim olduğu...

Yazarımız başkent Ulanbator'da Rusların etkisiyle bir dolu müze olduğundan bahsetmiş. Atalarımızın anayurdu olan Moğolistan'da böyle bir müzede Hun Devleti'nin adı çıkıyor karşısına. Bağımsız göçebeler halinde yaşayan kabilelerin kurdukları ilk devlet olarak anılan Hunlar'ın Moğol ya da Türkler'den hangisinin atası olduğu sorusunu tartışmak anlamsız görünüyor diyor yazar. Moğollar'ın, Göktürkler'den Kitanlar'a, Selçuklular'dan Büyük Moğol İmparatorluğu'na kadar tüm devletlerin anası olarak gördüklerini ekliyor.

90lardaki sistem değişikliğinin ardından ulusal bilinç oluşturma çalışmaları başlanmış. Bu noktada şanlı geçmiş her derde deva gibi. Az değil neredeyse tüm dünyaya boyun eğdirmiş Cengiz Han'dan bahsediyoruz. Böylesi bir tarihe sahip çıkmak umut verip, özgüvenlerini yükseltiyor insanların belki de. Bu konuda bizim de fena sayılmadığımızı eklemeden geçmemeli... Ulusal bilinç oluşturulurken ona bir de dinsel boyut kazandırılmaya çalışılıyor diyor yazar. Bu noktada Budizm, manastırlar, lamalar tekrar devreye giriyor. Şamanizm zaten hep var. Çetin doğayla başbaşa, büyük şehirlerden, yönetimlerden uzakta kalan insanı bazı konularda etkilemek çok da kolay olmasa gerek. Yalnızca kendilerinin değil, çevrelerindeki hayvan ve bitkilerin hatta taşların, dağların, akarsuların da birer ruhu olduğuna inanıyorlar tarih öncesi dönemlerde beri. Öyleki ruhları rahatsız etmemek için mesela dağın yanından geçerken adını söylemiyor ya da yollarda sıklıkla rastlanan “ovoo”ların yanından yavaşlayarak ve korna çalarak geçiyorlar. Ruhlara saygı ifadesi olarak çalınan korna onlardan izin alınması hatta onlardan korunma istekleri olduğu anlamına geldiğini söylüyor yazarımız. “Ovoo”lar taş yığınları. Bu yığının üzerine bırakılan taşla Gök Tanrı'ya dilek iletilmiş oluyor.

Kitabı okumaya devam ettikçe içinde ilk Türk adının, ulusunun geçtiği geçtiği metinlerin olduğu Orhun Abideleri, Gobi Çölü, Tonyukuk Abideleri, Cengiz Han, Zanabazar, bayrak, Soyombo'yla birlikte epey uzun bir yol kattetiğinizi farkediyorsunuz. Geçmişle bugün arasında, ata topraklarında harika samanyolu altında yolculuk yapmak sayfalar arasında da olsa harika... Ve yiyeceklerinden, gerlerin içlerine, çöldeki buzlara, şenliklerine uzanan yolculuğun büyük kısmı da kitabı okuyanlar için saklı kalsın istiyor insan. 

“Adının Mels olduğunu söylüyor orta yaşlı bir bey. Bunun bir Moğol adına benzemediğini söylüyorum kendisine. Gülümseyerek bu adın nereden geldiğini tahmin etmemi istediğinde bütün gayretlerim boşa gidiyor. Nihayet adının bundan 50 yıl kadar önce doğmuş bir kuşakta moda bir isim olduğunu ve “Marx, Engels, Lenin ve Stalin” isimlerinin baş harflerinden oluştuğunu söylüyor. Şaka değil gerçek bu... 20 yıl öncesine kadar Sovyetler Birliği'ni çevreleyen ülkeler içerisinde ona en yakın olanını Moğolistan olduğu biliniyor. O yüzden şaşırmamak lazım.” sayfa 59 – 60

Ve işte arka kapak

“Giderek küçülen dünyamızda sınırlar birer engel olmaktan çıkıyor. Bizim için biz zamanlar erişilmez olan coğrafyalar, insanlar, yaşamlar yakınlaşıyor. Farklı inançları, farklı kültürleri, farklı dünyaları keşfediyor ve zaman zaman şaşırıyoruz.

Bin yıl öncesine kadar atalarımızın yurdu olan ve günümüzde onlardan kalan izleri barındıran bir ülke Moğolistan. Orhun Abideleri, Göktürkler, Şamanizm... Ulanbator'dan Orhun Vadisi'ne, Gobi Çöli'ne uzanan heyecanlı bir yolculuk yapıyoruz bu büyüleyici ülkede.

Özellikle uçsuz bucaksız bozkırlara yöneldiğimizde, göçebelerin, atların, koyunların, kartalların, akbabaların binlerce yıldır paylaşageldiklerine tanık oluyoruz. Bir taraftan da zorlu koşulların ve kentin ışıklarının bu geleneksel yaşam biçimine yönelttiği tehditlere... Moğolistan... Ne zamana kadar özgün olarak kalabilecek? Doğanın insana karşı cömert olması ve büyüleyic dengenin bozulmadan sonsuza kadar sürmesi dileğiyle...”

Bu arada Anadolu'dan Rusya'ya takipte olduğum kartalların bu coğrafya da izlerini bulmak çok hoş, eklemeden edemedim. Ah bir de benim gibi romanda bile haritaya bakma ihtiyacı hissedenler için ufak da olsa bir harita olsaydı... 











8 yorum:

  1. Merhabalar Mine hanim,öncelikle Ramazan Bayraminiz kutlu olsun sizin ve tüm ailenizin!

    Ne güzel bilgiler bunlar,hepsini tek tek okudum ,farkli kültürlere olan merakiniz cok hos, Mels ismi cok ilginc geldi,o Mogol cocuklarinindan biri kiz biri oglan cok tatli iki cocugun gercek resmi var evimizde,esime bir arkadasi cekip getirmis,esimde büyültmüs cerceveye koymus! Sanirim anne tarafinin kökleride oralar kadar uzaniyor,kimse net bisi söylemedi ama cok benziyorlar! Yaylalardaki yasamlarina ise hayranlikla bakiyorum,gezip gördünüzmü bilmiyorum ama bende cok isterdim ziyaret etmek,atalarimizin geldigi topraklarda bulunmak,sevgiler size...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin ve tüm ailenizin bayramı mübarek olsun. Nice bayramda birlikte olmanız dileklerimle... Okuması çok keyifli gider miyim ne zaman nasıl olur hiç bilmiyorum azıcık da bütçe işi demek lazım belki de ... Fotoğrafı merak ettim paylaşmanızı rica etsem , sevgiler

      Sil
    2. Neden olmasin zaten bende düsünmüstüm,aslinda bir yildir indirdim yerine cicekli birsey asmistim ama kac gündür onlari yerine asmakti aklimda olan,sayenizde asicam tekrar...

      Sil
    3. bizim evde belki de çocuk azlığından büyüklerimizin fotoları çok yer tutuyor siz de özellikle çocuklara tanıtmak için takın derim ya da ne bileyim anlatılır belki :) sevgiler

      Sil
  2. Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler hep birlikte nice güzel bayramlar dileklerimle...

      Sil
  3. Sıradanlaşırken özelliklerini ne kadar koruyabilir?Kapalı bir toplum olmadıkça sıradanlaşmak kaçınılmaz gibi. Sanırım belleklerde ortak bir anı olarak kalacak toplumsal özellikler. Bir grup sıradan olmayan insan, nasıl yenilikleri getirirken de öncü oldularsa, ülkesel özellikleri koruyup yaşatmak için de öncü olacaklar. Normal insanlar için sıradanlaşmak kaçınılmaz, normal de sıradanlık değil mi zaten:)
    Moğolistan ilgi çekici bir yer. Afrika kabileleri bile çağdaş(!) dünya ile daha sıkı ilişkide. Kabileler birbirlerini katlederken beyaz adamın silahını kullanıyor, minicik çocukları AIDS'le tanıştıran da beyaz adamın eli.
    Dünyada globalleşemeyen kala kala Moğolistan gibi birkaç uzak yer kaldı herhalde, oralarda da bir maden, petrol bulunana kadar yavaştan yavaştan devam eder özgünlük sonrasında çağdaş dünyanın bencilliği sıçradı mı, değil dağın taşın ruhunu düşünmek, karşısındaki insana bile kalmaz saygı. Eskilerin yaşamları bir efsane gibi anlatılır gider gerçekliğine inanılmadan.
    Bayram gününe yakışmadı bu kadar karamsarlık, biraz silkelenip kendime geleyim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yazdıklarınızın her kelimesi malesef doğru :( Geçmişin unutulacağı konusu Cengiz Han'ın cümleleriyle daha iyi ifade edilir sanırım.
      "Oğullarımız ve torunlarımız ipekten giysiler giyecek, lezzetli ve yağlı yemekler yiyecek, en güzel savaş atlarına binecek, kollarına en güzel kadınları, en alımlı kızları alacak ve bunun bizim sayemizde olduğunu hatırlamayacaklardır." Sayfa 100

      Sil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...