Dumanlı dağlarla çevrilmiş bir
şehirde kaldığınız otelin akşam yemeği rezervasyonlarını görüp şaşırır mısınız?
Hazırlanmış uzun masaları farkettiğimde gerçekten şaşırdım desem. Hele de bu
masaların sahiplerinin Almanya ya da Uzakdoğu’dan geldiklerini görünce daha da hoşuma
gitti. Evet geçen haftalarda Samsun’dan gelen fotoğraf turunu ve İstanbul’dan gelecek
olan iki turu da biliyorum. Üstelik onlar bizim kaldığımız otelde de
kalmayacaklardı. Hemen her otel sezona güzel başladı galiba diye geçiyor
aklımdan. Maşallah diyelim, bol kazanç
dileklerimizle…
Şehrin merkez caddesine
bakıldığında yaraların sarıldığını görmek güzeldi doğrusu. Daha önce İzmit’te
de gördüğüm boş arazilerin yıkılmış binalara ait olduğunu bilmekse gerçekten
üzücü. Önemli olan yaraları sarıp yola devam edebilmek galiba ve Van bunu çok
güzel başarmış gözüküyor. Öyle ki felakete uğramış olan yurdun diğer bir
ucundaki Soma’nın hatırlandığını gördük gittiğimiz her yerde.
Yedi Kilise’den sonra Aşiyan’da
yöresel yemeklerin tadına bakıyoruz. Buğday aşı çorbası, mumbar dolması nefis,
Siirt’in değişik içli köftesi, güveç, perde pilavı derken keledoşla
tanışıyoruz. Keşkekin bir çeşidi. Ah bir de uçkun var, bu yörenin muzu olarak
adlandırılan. Sapları soyuluyor, kalan iç kısmı yeniyor. Kilo kilo satılıyor
buralarda, şöförümüz doğal antibiyotik olduğundan bahsediyor.
Daha önce Kemah’ta sonra
Divriği’de rastladığım Urartu Kale’lerine Van’da hep rastlamak mümkün. Öyleki
Tuşpa (Van) Urartu’ların başkentiymiş. Bu güzel şehri çevreleyen başı dumanlı dağlar yılın çok büyük bir bölümünde geçit vermediği için kolayca işgal
edilemiyormuş. Tarıma elverişli olması, hayvancılık ve madenler sayesinde de
Urartular kendilerine yeterek ayakta kalmışlar.
Yapılan kaleler kartal yuvası
gibi yüksek tepelerde kurulmuş. Aşağıda ova, su kaynağı olacak şekilde.
Urartular’dan kalma Van Kalesi iç içe 4 surdan oluşuyor. Selçuklu döneminde Ulu
Cami eklenmiş. Osmanlı döneminde eklenen türbeler de var eteğinde.
Bu türbenin yanlarındaki
oluklardan çocuk yapmak, evlenmek isteyenler kayıyorlarmış. Biz hava yağışlı olduğu için çıkmadık, daha da kaygan olur diye. Ama merak etmedim
değil, fotoğraftaki bayanlar da gitmemizi bekliyorlardı galiba kaymak için...
Bu kanallar Urartularca kurbanların kanını akıtmak için kullanılıyormuş Analı Kız Tapınağı'nda...
Urartular yazılarını taş bloklar
üzerine kazımışlar. Bunlardan ilki Van Kalesi’nin kuzeybatısındaki Sardur Burcu. Madır Burcu olarak da geçen yapının üzerinde 6 kez yinelenen yazıt var. Buradan
yukarı doğru çıktığınızda ölülerin defnedildiği, kayaların içine çok düzgün
oyulan kıral mezar odalarına varılıyor. (Ama dikkat yağmura yakalanırsanız çok
kaygan olduğu için, özellikle inişi biraz sıkıntılı.Hatta yağmur nedeniyle
inerken çekerim dediğim güzelim manzarayı da kaçırmış oldum.)
Girişinde günümüze kadar
gelebilmiş yazılar var. Urartular’ın taş işlemeciliğinde çok iyi olduğunu
burada ve daha sonra Çavuştepe’de de göreceğiz. Öyle ki o kocaman taş
parçalarının restorasyonda konulduğunu düşünüyorum sürekli. Ama öyle değilmiş. Daha
sonra tanışacağımız Mehmet Kuşman tarafından da teyitlenecek, dile kolay 52 yıl
çalışmış kazılarda.
Dönüş yolunda bir gümüş imalat ve
satış yerinde duruyoruz. Son yıllarda Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden hocalarla
birlikte çalışıp Urartu motiflerinin ön planda olduğu takılar yapmaya
başlamışlar. Gezmesi bile hoş…
Yıllarca terör nedeniyle "aman gitmeyin", "sakın ha" uyarılarıyla engellendi Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu gezme isteğim. Şimdi yerli yabancı pek çok insanın o doğayı ve tarihi görmeye gelmeleri çok mutlu etti beni.
YanıtlaSilBoş arsalar ne üzücü:( Urartu Kalelerinin teknolojisine yetişemediğimizden değil de umursamadıklarımız yüzünden:(((
Eski motiflerin günümüze aktarılmasını ve takılarda kullanılması çok seviyorum. Farklı bir hayat barındırıyorlar ve aktarıyorlar.
özellikle Van'a gitmenin tam zamnı şimdi Van ve çevresini beğeenceğini tahmin ediyorum
Sil