Aya İrini Topkapı Sarayı’nın dış avlusunda yani Sur-ı Sultani içinde olmasına rağmen
nedense hep yanından şöyle bir bakarak ve sarayın bir parçası olduğu düşünerek geçtiğim
yerlerden biri oldu. İçine yalnızca bir kez girmiştim. O da işten çıkıp
koşturarak gittiğim bir konser için… Aya Sofya ile komşu olan Aya İrini, Bizans’ın
ikinci büyük kilisesi ve yapılan onarımlar sayesinde günümüze iyi durumda
gelebilmiş. Kaynaklardan aynı yerde Roma dönemine ait Artemis, Apollon ve
Afrodit mabetlerinin bulunduğu öğrenilmiştir.
Bu Roma mabetlerinin kalıntıları üzerine 4. yy. da inşa
ettirilmiş. Ayasofya için “Mukaddes Hikmet”, “Mukaddes Kudret” ya da Cehennem’deki
tabiriyle “Kutsal Bilgelik”, Aya İrini için de “İlahi Selamet” sözcükleri
kullanılmıştır. Ancak 6.yy.da yanmış, aynı yy.da tekrar yeniden yaptırılmış.
Daha sonra yangınlar, depremlerde zarar görmüştür.
Osmanlı’nın fethinden sonra savaşlarda ele geçirilen
silahların depolandığı bir yer olarak kullanılmış önceleri. Türkiye’deki ilk
müze çalışmaları Aya İrini’de başlamış. Bu nedenle Osmanlılar’ın açtıkları bir
kapı üzerine kitabe konulmuştur.
İç mekan herhangi bir aktivite olmadığında bomboş ve bana
değişik gelen geçmişten kalan yapıların tersine içinde hiç bezeme, fresk
olmaması. Büyük bir haç hariç, Merdivenler İsa’nın çarmıha gerildiği Golgota
Tepesi’ne çıkışı simgelerken, haç da çarmıhı simgeliyor. Diğerleri depremlerde
zarar gördükten sonra onarılmamış olmalı.
Dış cephesi o dönemlere ait yapılarda olduğu gibi kaba
hantal. Kariye Müzesi’ne benzettim. İçeride kubbenin yüksekliğinin 35m olduğunu
okuyunca çok şaşırdım. Nedense öyle hissetmemiştim içeride.
Arka kısmındaki atriumda yapı yıkıntılarına, sarnıç
kalıntısına rastlanıyor. Yukarıdaki mermer çamaşır teknesi çok değişik geldi
bana. Bu arada yukarıdaki minyatürdeki girişten sonraki solda bulunan yapı Aya
İrini.
Bu çifti çekmeden edemezdim. Bayılıyorum gezmenin,
öğrenmenin keyfini birlikte çıkaran çiftlere. O yaşlarda bizlere de böyle
güzellikler nasip eder Rabbim inşaAllah.
Sultanahmet Meydanı’nda Ayasofya karşısı ile Topkapı Sarayı
girişi arasında bulunan bu nefis çeşme III Ahmet Çeşmesi. Yanından geçerken
mutlaka bakmak ve incelemek istenilecek eserlerden.
Bir diğer çeşme Soğukçeşme Sokağı’nın başında. Bu sokak
surlara yaslanmış 12 eviyle harika gözüküyor. Zamanında oturan ahali padişahın
Dolmabahçe’ye taşınmasıyla biraz değişmiş. Sonrasında harap olan evler
yenilerek otel olarak kullanılmaya başlanmış. Maalesef şu anda boşlar, umarım
gene turizme faydalı olarak değerlendirilirler. Bu evler içerisinde en geniş
alana sahip olan bir tanesi kütüphane olarak düzenlenmiş. Dış mekan kadar iç
mekan da insanın çok hoşuna gidiyor. Vakit olursa gidilip, eski İstanbul’a dair
onca kaynak arasında zaman geçirmek için ideal.
Tam ''cehennemlik'' olmuşssun.
YanıtlaSil:-)
Şakacı anne
ivet henüz okumuşken bi de )
SilNefis bir paylaşım olmuş. İstanbul'da yaşayıp da bu detayları bilmediğim için hayıflandım. O yaşlı çift müthiş. Ben o yaşta o duruşta bir Türk çifte yaşamım boyunca rastlamadım. O yaşta bırakın yurt dışı gezisi yapmayı, evden çıkmayıp başlanır sızlanmaya. Teşekkür bu faydalı paylaşım için.
YanıtlaSilçok naziksiniz teşekkürler 100 yaşımıza kadar hepimiz gezelim tozalım sağlık afiyetle
Sil