İstanbul içinde sonsuz sürprizlerin
olduğu bir kutu gibi. Her açtığınızda bambaşka
güzellikleriyle karşılıyor, öğretiyor. Bir nefes alıp kendimi bırakmak hoşuma
gidiyor. Bu büyülü kentle geçen hafta sonundaki buluşmamızda, Aya İrini’den
sonra ahşap ve sakıflı (ahşap çatı) camilerle tanışmak çok keyifli ve bir o
kadar öğreticiydi.
Osmanlı camileri üs örtü
sistemleri bakımından sakıflı (ahşap çatı) ve kâgir kubbeli olarak iki ana
grupta toplanıyormuş. Klasik dönemde
sayıları yüksek olan sakıflı cami ve mescitlerden çok azı gerçek biçimleriyle
zamanımıza gelebilmiş.
Topkapı’da sur dışında, eski
Edirne yolu üzerinde olan Takkeci İbrahim Ağa Cami, Arakiyeci İbrahim Ağa Cami,
Takkeci İbrahim Çavuş Cami olarak biliniyor. Bir hikayeye göre İbrahim Ağa
rüyasına uyarak kısmetini aramak için
Bağdat’a gidiyor. Orada iki salkım üzüm olarak söylenen kısmetini buluyor ve
evinde altınların gömülü olduğunu öğrenip sessizce geri dönüyor ve bu camiyi,
mektebi ve sebiliyle birlikte yaptırıyor.
Yolun değişmesiyle biraz kenarda
kalmış olan bu cami bahçesiyle insanı dinginleştiriyor. İçeri girdiğinizde
bambaşka büyüleyici bir yapıyla karşılaşıyor insan. Tahta üzerindeki işlemelere
mi, nefis çinilere mi bakacağını şaşırıyor. Çinilerin bir kısmı maalesef orijinal
değilmiş, bir kısmı Lizbon’daki Salazar müzesine hediye edilmiş. 16. Yüzyılın en
güzel İznik işi örnekleriyle pencerelerin kemer tepelerine kadar bütün duvarlar
kaplanmış. Narçiçeği kırmızısı, parlak camgöbeği, yeşil, lacivert renkler desenlere
baktıkça bakmak hatta biraz zaman geçirmek geliyor insanın içinden…
Ve işte Makbul İbrahim Paşa Camisi. Nam-ı diğer Pargalı İbrahim Paşa. Caminin giriş kapısının bulunduğu meydana da "Mahrum Meydan" denilmekte. Bu cami Makbul sonra Maktul olarak bilinen İbrahim Paşa, Kanuni'nin damadı ve sadrazamı tarafından yapılmış.
Caminin alt kısmında dükkanlar
var, biraz unutulmuş gibi gözüktü nedense. Merdivenlerden çıkıp içine
girdiğinizde bir aydınlık ve sonradan yapılmış kalem işleriyle süslenmiş
duvarlarla karşılaşmak hoşuma gidiyor.
Bu camilerin çoğu gibi II. Mahmut
döneminde restore edilmiş Makbul İbrahim Paşa Camisi de. Bir yangından sonra
Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce tekrar
inşa edilmiş.
Makbul İbrahim Paşa Camisi
Arnavutköy Tevfikiye Camisi
Boğaz’da Arnavutköy- Akıntı Burnu’nda,
sahil yolunda, Bebek Caddesi üzerinde Tevfikiye Camisiyle karşılaşmak
gülümsetiyor. Yıllarca bu caminin önünden geçmiş, hatta bakmış olsam da içine
girmek ya da araştırmak hiç aklıma gelmemişti.
Boğaza nazır keyifli camilerden
olan Tevfikiye Camisi, II.Mahmud tarafından oğlu Şehzade Tevfik adına
yaptırılmış. 1838’de inşası tamamlanmış. Ahşap oyma ve dekoratik işlemeler dikkat çekici.
Ortaköy Kuruçeşme arasında hiç
ummadığınız bir anda Defterdar İbrahim Paşa Camisi’yle karşılaşıyorsunuz,
üstelik bugünün popüler eğlence mekanlarından birinin yanında boğaza nazır bir
halde.
Tam olarak denize sıfır
olduğundan merdivenlerle inilerek gidiliyor ve yoldan gözükmesi biraz zor.
Kayıkhaneler üstünde yer alan
cami, deniz kıyısında olması, iç mekanın güzelliğiyle insanın sürekli gitmek
istediği yerlerden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder