Selim İleri’nin Yaşadığı İstanbul’da kaybolmuşum büyük bir keyifle, gözüm başka hiç bir şey görmüyor bu aralar. Oysa bir önce okuduğum kitap, Sultanı Öldürmek ve bayılmışım ve mutlaka yazmalıyım demişim, çok değil daha birkaç gün önce… Araya giren otel odaları ve yol ve sıcak ama en çok da Yaşadığım İstanbul adlı kitap neyse gene aynı kitap hatırlattı bana bir an önce yazmam gerektiğini, Ahmet Ümit’ten bahsettiği kısımla…
Evet ya polisiye demek orta ve
liseyi dolduran Agatha Christie demek değil mi benim için? Biraz da o yüzden
burun kıvırmıyor muydum Ahmet Ümit’e. Ta ki nedir bu zehirlenme olayı diye
merak edip kitabı alıncaya kadar.
Bir çağı kapatan bir çağı
başlatan Fatih’in babasına “eğer sultan bensem tahta geç, yok eğer sensen
ordunun başına geç” gibi bir cümleyi söylediğini hatırlıyorum tarih
kitaplarından. (Umarım doğru hatırlıyorumdur.)
Oysa bambaşka bir tahlil bekliyor
beni ilerleyen sayfalarda, Freud’dan Fatih’e uzanan, gerçekle hayal arasında
gidip gelen, sürekli sorular sorduran, merak ettiren, düşündüren kısaca bayıldığım
bir kitapla yatıp kalkıyorum, yolda, evde, otelde. Onca fikir bombardımanına
yakışan bir çözümleme beklerken “hadi ya” dedirten bir sonla karşılıyor beni.
Gülerek elimdekinin bir roman olduğunu hatırlıyorum. Ama ne roman böylesine bir
tarih sorgulamasının yanı sıra nefis de bir kurgu hediye ediyor zihnime.
“Nasıl ki futbol hiçbir zaman
sadece yirmi iki oyuncunu bir sahada top peşinde koşturması değilse tarih de hiçbir
zaman sadece geçmişte yaşamış devletlerin öyküsü değildi. Tarih, toprağın nasıl
sürüldüğü, ekmeğin nasıl pişirildiği, evin nasıl inşa edildiği, annelerin
bebeklerinin altını nasıl bağladığı, eğitimin nasıl yapıldığı, bir erkeğin bir
kadına aşkını nasıl söylediğiydi. Tarih, insanı insan yapan irili ufaklı
olayların toplamıydı. Tarih korkaklıktı, cesaretti, ihanetti. Tarih,
düşünceydi, duyguydu, önseziydi, gururdu. Elbette bütün uluslar, tarihlerindeki
zaferlerle gurur duyarlardı, elbette yenilgilerinden üzüntüye kapılırlardı ama
geçmişleri bugünden daha parlak olan topluluklar, tarihlerindeki zaferlere daha
fazla bağlılık gösterirlerdi. Sadece bizim için değil, bütün uluslar için
geçerliydi bu. Doğal bir durum, ama bu psikoloji, tarih yazımına yansıyınca
ciddi meseleler ortaya çıkabilirdi. Mesela bizim çağ kapatıp çağ açan diye
nitelendirdiğimiz bir fethi, Batılılar rahatlıkla saldırganlık olarak
niteleyebiliyor, … “ *
*Sayfa 304-305
Ahmet Ümit'in bu kitabı okumadım ama okumak istiyorumtavsiyeniz için sağol
YanıtlaSilbENDE BLOĞUMA BEKLERİM:)
tavsiye ederim
Sil: ) tabii ki günlük dünyasının en sevdiğim taraflarından komşuluk
Bende şu sıralar okuyorum, sonlarına geldim.Dediğiniz gibi ülkenin şu anki durumu iç açıcı olmadığı için, geçmişimizle gurur duyuyoruz. Ama bir takım şeylerin de tarih kitaplarında yazdığı gibi olmadığını biliyoruz. Taht uğruna baba katilliği, kardeş katilliği, cinsel sapmalar, her türlü entrika, kabul etmek istemesek de Osmanlılarda hep olmuş. Ben Ahmet Ümit hastasıyım, bütün kitaplarını okudum. "A Memento for Istanbul" da dahil. Sadece roman yazmıyor, ilgi alanınız olmasa dahi sizi bazı konularda farketmeden bilgilendiriyor.
YanıtlaSilBunlardan bahis açıldığında ortalık ayağa kalkıyor, Meral Okay'a ne kadar yüklenmişlerdi, inanamamıştım ve bir o kadar da içim acımıştı!
Silİstanbul Hatırası'ndan da bahsetmiş Selim İleri de okumadan olmayacak hele de İstanbul'da olduğum bir zamanda olursam süper olacak galiba : )
haftasonu indiriminden alıp, sonra yerine geri koyduğum kitap. off kızımın kitapları daha ağır bastı. ama muhakkak alıp okuyacağım.
YanıtlaSiltavsiye ederim, Fatih çözümlemeleri dışındaki ana karakterin hayal gerçek arasındaki git gelleri, kendiyle, geçmişle uğraşması, fazla gelebilir sevmeyen olabilir mi bilemedim ...
Sil