14 Aralık 2019 Cumartesi


Cesedi saklamak isterken çürüyen etten kalan kemikleri fark eder insan. Kemikler taş,  kaya gibi sağlam ama ruh yok. Bu yüzden bir delik deler taşa, ruhun girip çıkabilmesi içindir, ruh deliği der, kimbilir... Ya da o kemikleri yani insanı bir deliğe gömer,  ana rahmi pozisyonuyla tekrar doğacağına emin olarak...
Toprak altında, yer üstünde yaşayabilen, ağaçlara çıkabilen yani göğe yükselen yılan, tüm evrenlerle bağlantıda, baharın geldiğini haber veren, deri değiştirerek yeniden doğan bir hayvansa gelin de bir dolu anlam yüklemeyin ona. Olacak iş mi?
Eğer ruh uçarak ayrılıyorsa bedenden, bir kuştur, turna kuşu... Uçar göğe yükselir... Kimbilir...
Dağlar alev alev püskürür, korkar insan. Karanlık, aydınlık olur sürekli, üşür, donar, gökyüzü bir parlak olur bir karanlık, seller gelir, aşırı sıcaklar... Kutsal girer devreye sonra kimbilir, onlarca yüzlerce kutsal ve inanç. Doğanın kemikleri, taşlarsa eğer ve onların ruhlarının olduğuna inanılıyorsa bir dolu taş heykel tapınma mekanı olur, kurban kesilir... Kimbilir...
Ortadoğunun bir girdap gibi olduğunu söylüyorum hep, dinler tarihinde ilerledikçe kendine çekiyor. Güney Doğu Anadolu'nun eksik kalır yanı var mı? İbrahim, Nuh peygamberlerle yoğrulan bu topraklara bir de dünyanın bilinen en eski tapınağı ekleniyor. Muhteşem değil mi? Keşke fotoğraftaki yaprakları araladığınızda kitabın adını tam olarak okuyabilmek gibi olsa tarih, binlerce yıl önceki tarih. Her şeyi görüp, anlamlandırabilseniz... Bir öğrenme yolculukta ilerledikçe ancak bir arpa boyu yol gittiğinizi farkedip yine de çok heyecanlı olmaya ne demeli peki?  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...