O şokla yollara düşmek aylarca...
Aylarca bir dağ başında tek başına yaşamak... Evet, tam olarak dokuz ay boyunca... Metaforlar
dünyasına çoktan girmişken, siz belki bir ameliyat sonrasında sağaltım sürecine
tanıklık ediyorsunuz günler hatta haftalar boyunca... Neredeyse her gece 2:30
da kurulmuş saat gibi çağıran sayfalarda kaybolarak, içinizdeki o kapkaranlık
safrayı dışarı atmaya çalışıyorsunuz kimbilir... Tıpkı bir kuyuda kapalı kalan
"Kumandan"ın çan çalarak çağırması gibi kuyunuzdaki seslere dönüyorsunuz,
idealarınıza mı demeli? Böylesine ihtiyaç duyarken, bir Murakami romanında olmak nasıl iyi geliyor
bilseniz, nasıl da sarmaya çalışıyor yaralarınızı,
ah bir bilseniz...
Kafka'nın Dönüşüm'ünü okurken
Gregor Samsa'nın böceğe dönüşmediğini varsaymak gibi,her şeyin kendi karanlığınızda
olup bittiğini düşünmek bir bakıma... Ama hayır Samsa bir böceğe dönüşüyor ve
sizin kuyunuzdan gelenler gerçek, metafor, idealar mı bilemiyorsunuz... İşte o
noktada algınızla fena halde oynayan o kitap zihninize gelip kuruluyor;
"Büyücü". Uzunca bir süre, iki kitabı birlikte okuyormuşsunuz gibi
hissediyorsunuz. Sahi yazarı hafife almak mı bu? Tam tersi...
Arsızca sokulan bir kedi gibi
mırıl mırıl... Yani yok canım Murakami zamanı değil şimdi dediğinizde, üstelik
zihnen ve bedenen öylesine yoğun ve yorgun bir dönemde... Karısı tarafından
terk edilen "adsız" ressamın peşinde en derin korkunuz eşlik ediyor
size de farkında mısınız? Karşınızda dikilip fısıldıyor, sarsılıyorsunuz!
Öte yandan sürekli mağdur olarak
gördüğünüz bir ülkeye dair gerçekler bir süredir aklınızda ve yenileri
ekleniyor. Bir ülkenin içinde ve dışında olup bunları konuşabilmek ya da derine
gömmek... Söylenecek ne çok şey var dilinizin ucunda, en iyisi es geçmek,
kimbilir... Konuşulmadığında ortaya çıkanlar asıl sorun! Ruh bilimcilerin
yaptığı gömüleri yüzeye çıkarıp, arındırmak değil mi bir bakıma... Her neyse...
Kumandanı Öldürmek bir Haruki
Murakami romanı... Kuyusuyla, kedisiyle, tarihiyle, Batı'sıyla, sıradanlığa
eşlik eden fantastikliğiyle ve maalesef sonuyla. Bir süredir sonlardan umudumu
kesmiş durumdayım. Gümbür gümbür gelen sayfalardan sonra havası kaçmış balon
etkisi veren sonları göğsümü gere gere
karşılıyorum. Azıcık söylenmiş, dalga geçmiş de olabilirim ... Buna da hakkım
var sanırım ne de olsa o artık sayfaları bana emanet edilmiş, saatlerce,
günlerce ilişki kurarak beklentiye girdiğim bir roman...
Arka Kapak
"Hepimiz hiç kimseye
açamadığımız sırlarla yaşıyoruz...
Dünya edebiyatının tartışmasız en
büyük yazarlarından olan Haruki Murakami'den gerçek bir şahaser... İlmek ilmek
örülmüş bir gizem hikayesi...
Kumandanı Öldürmek yalnızlığı bir
yük olarak görmeyen, yeri geldiğinde yalnızlığını bir madalya gibi göğsünde
taşıyanlar için yazılmış bir roman. Tıpkı bir dağ başında yalnız bir hayat
süren, bu yalnız varoluşuyla gizemli bir şeyleri hayatına davet eden roman
kahramanı gibi.
Bu muhteşem romanı okurken yol
arkadaşlarımız yine müzik olacak... Mozart'ın Don Giovanni'sini, Strauss'un
Güllü Şövalyesi'ni başucu müziği yapacağız.
Kumandanı Öldürmek gizemli
labirentlerinde kaybolurken Fitzgerald'ın Muhteşem Gatsby'sine selam
gönderecek, Orwell'ın 1984'ünü yazarken inzivaya çekildiği o adayı merak
edeceğiz... Ve hepsinden önemlisi "büyülü bir dünya"da yaşadığımızı
bir kez daha anlayacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder