25 Aralık 2018 Salı

Pak İnsanlar Ülkesinde -Kenizé Mourad




Discovery Channel'daydı sanırım, dahice fethedilen on şehirden bahsediliyordu. Bizim yeniçağın başlangıcı olarak kabul ettiğimiz İstanbul'un fethine sıra geldiğinde, gemilerin karadan geçirilmesi falan anlatılmadı. Şehrin alınması,surları dövmek için icat edilen güçlü toplara bağlandı. Zaten Avrupa, İstanbul'un fethini yeniçağ başlangıcı olarak kabul etmiyordu değil mi? Bu bilgiler, kendi sınırları içinde kahramanlık hikayeleriyle yetişmiş bir kaç cümleyle dünyaya kafa tuttuğunu sanan bir toplum için değişik ve uzak  geliyor değil mi?


Kitapla alakası olmayan bir konuyla neden giriş yaptığımı merak etmişsinizdir. Romanın girişinde baharın gelişini kutlamak için uçurulan uçurtmalarla yapılan kutlamadan bahsediliyor. Bin yıldır Hintlilere ait olduğu söylenen bahar kutlamaları... Hani Anadolu'da terör simgelerinden görülen ve bin yıllık geçmişi olduğu söylenerek sahip çıkılan baharın gelişi kutlamaları... Şamanlarda, eski Türkler'de de olan bir  gelenekten bahsediyorum. Sanırım bu bir topluma ait olmaktan çok insanlığa ait bir kutlama... Düşünsenize doğanın renklendiği, cıvıl cıvıl tüm canlıların kapandığı yerlerden ortaya çıktığı baharın gelişi, eskiler için nasıl da şaşırtıcı ve kutlanası değil mi? Şimdilerde doğadan uzaklaşan hatta taşlaşmayı ürkütücü memnuniyetle kabul eden insanlık için biraz uzak geliyor sanki ve bu çok üzücü...

Dinler tarihinde dolaşırken ister istemez coğrafyalara ve orada yaşananlara da dalıveriyor insan. Ve tarihlere... Mesela 1979- 80 arası Türkiye'de, İran'da, Afganistan'da hatta Pakistan'da olanlar... Hindistan'dan bölünen Pakistan ya da Ortadoğu'nun ufacık ufacık ülkelere bölünmesi ve karışıklıklardan bir türlü kurtulamaması... Böylesine benzerlikler, insanın içini sızlatıyor aynı şeyler Türkiye'de de olmak üzere mi diye düşünmeden edemiyor insan...

Kenizé Mourad, Osmanlı hanedanının yurtdışına sürülen torunlarından... Hani Fransa'da yaşayan bir arkadaşımın onun kitabını okuyup ama sultan sülalesine çok kötü davranılmış ama çok kötü davranılmış diye veryansın ettiği...  Hep dediğim gibi geçmiş kimden dinlerseniz öyle... Anadolu'da ninelerinin, dedelerinin neler yaşadığından bihaber genç nesil, üzücü bir şekilde... Yazarın Filistin'le ilgili yazdığı kitap aklımdayken raflarda gördüğüm Pakistan'la ilgili romanına kayıtsız kalabilir miydim? Hele de Afganistan ve Pakistan gitmeyi nasıl istediğimi duymayan, bilmeyen kalmamışken...

Roman da olsa anlatılan coğrafyayla ilgili harita görmeye bayılıyorum kitaplarda... Ki bu romanın başında da gördüğüm haritaya bayıldım. Lahor'un ayrılmadan önce Hindistan'ın kültür başkentlerinden olduğu, ayrılırken neler yaşandığı, şimdiki durum ... Nefis bir hikaye eşliğinde anlatılıyor... Yazar, Pakistan'daki kuzenlerini ziyaret ederek yazmış bu hikayeyi, gerçek kişilikler ve belli ki gerçekten yansımaları olanlar romanda... Bizim bakışımız ve o ülkelerde yaşayan insanların olaylara bakışına dair, hoş bir kurgu eşliğinde okunacak bir roman... Sadece Afganistan, Pakistan, Hindistan'a dair değil Çin, Rusya, Amerika, Arabistan'ın işin içine karıştığı olaylar... Zaten bizim de dahil olduğumuz bu coğrafyalarda aksi söylenebilir mi? Yazılacak ne çok şey var, en iyisi kitabı alın okuyun derim. Kimbilir belki bu sene giderim Pakistan'a ve tekrar okurum bu kitabı... Belli mi olur, inşallah olur, bana şans diler misiniz?


Arka Kapak

"Kenizé Mourad bu sarsıcı aşk romanıyla bizi az tanınan ve gizemli bir ülkeye "Pak İnsanlar Ülkesi" Pakistan'a götürüyor.

Fransız gazeteci Anne, nükleer güce sahip tek Müslüman ülke olan Pakistan'da bombanın teröristlerin eline geçme riskini araştırıyor. Sarayları, camileri ve Moğol bahçeleriyle meşhur Lahor'un aristokratik güzelliğinde, genç kadın her türden casusluk şebekeleri, askerler, polisler, köklü aileler ve cihatçılarla karşılaşıyor.

Genç kadın çok iyi saklanan bir sırrı ortaya çıkaracak: Başlıca petrol yollarının tam kavşağında Çin'in devasa bir petrol terminaline dönüştürmekte olduğu, Pakistan'ın küçük liman şehri Gwadar etrafında, Çin ile Amerika Birleşik Devletleri arasında yaşanan savaş.

Anne ayrıca ölümcül bombalı saldırılardan sorumlu olan bir aşırıcı örgütün içine sızmayı deneyecek, onlar tarafından kaçırılacak, açlığı, susuzluğu ve ölüm korkusunu tadacak.

Ona kılavuzluk edenler arasında bulunan tuhaf arkadaşı Karim onu kurtarabilecek mi? Lahor'da Beckett'in eserlerini sahneleyen tiyatrocu Karim; Pakistan'ı büyük birr tutkuyla seven ve tehlikeli bir sır barından Karim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...