Koşturup duran çocuk sesleri,
adımlarına karışan rüzgarın uğultusu, yaprak hışırtıları... Uzak bir diyardan,
başka bir yüzyıldan insanlara dair hikayeler... Yalnızlar, çaresizler,
sarhoşlar, iyileştirmeye çalışanlar, sömürülenler... Kaybetmek alın yazısı
gibi, hepsinin yanı başında... Bir son yazmaya bile gerek görülmeyen, sokaklarda,
evlerde, tren raylarında geçenler.. Birinden diğerine doğru adım adım
ilerliyor kadın, yüzüne çarpan rüzgar, avamdan çocukların neşeli sesleri
çevresinde, yüzü ağaçların ardındaki denize dönmüş... Aradan geçen bir yüzyılda
değişenler... Kaybetmek kader mi diye tekrar ediyor, yüzünü neşeli
çığlıklarıyla koşturan çocuklara dönmüş... Kaybetmek kader mi?
Biraz silkinip, indirimde
gördüğüm kitaba atlayıp, sonrasında yayınevi ve çeviriden şüphe ederken hemen
araştırmaya girişmeme ne demeli? Neyse ki çevirmen hatta yayınevine dair
okuduklarımla sakinleşip sayfalara dalmanın keyfine varmak, Ulysess
kitaplığımda on yıllardır beklerken arka sokak hikayelerinde kaybolmak
kesinlikle sonbaharda rüzgara karşı yürümek gibi... Yirmi iki yaşında bir
adamın yazdıklarını, yazacaklarını, İrlanda'nın İngilizlere ait olduğu dönem,
Katolikler Protestanlar ve insanlar... Bir hikayeden diğerine savrulmak iyi
geldi bu sonbaharda...
Arka Kapak
Joyce ilk önemli yapıtı olan
Dublinliler'i kaleme almaya başladığında henüz yirmi iki yaşındaydı. Kentin
yoksullarının canlı bir portresini sunması ve onların "kaba saba"
dillerini kendi edebiyatının öğelerinden biri haline getirmesi kitabı yayınlatmasını
geciktirse de, 1914'ten itibaren Dublin artık eski Dublin olmaktan çıkmıştı.
Bozguna uğramış yaşamların gözünü budaktan sakınmayan bir gerçeklikle kaleme
alınışı ve toplumsal çöküş, cinsel arzu, istismar, yozlaşma gibi konuların dile
getirilmesi Joyce'un insanlık durumunu emsalsiz bir gözlemle aktarmasını
sağlıyordu. Dublinliler'de yeni çevirisini, ilk defa yayımlanışının 100.yılında
sizlere sunmaktan mutluluk duyuyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder