Ortadoğu bir mıknatıs gibi,
binlerce yıllık girdabına almış bırakmazken, Edward Said okumalarına devam
ediyorum. Müzik ve edebiyat konusundaki uzmanlığıyla ilerlerken doğduğu
topraklarda olanlara kayıtsız kalamayan bir entelektüelin fikirlerini okumak
iyi gelmiyor. Umutsuzlukla karışık farkındalık ağır. Öyle çok muhasebe var ki
aklımda bugünlerde, bir çıkmaz sokaktan diğerine savrulduğum tıpkı Ortadoğu
çıkmazları gibi. Oraya benzemeye çoktan
yüz tutmuş canım Anadolu gibi…
Ölümünden 15 yıl sonra olanlara,
işlerin daha da kötü olmasına ne derdi bilmiyorum Edward Said? Gidenler
kalanlar, susanlar ateşe atlayanlar, umursamayanlar boş konuşanların arttığı
bir dönemde herkes bir noktada kendini kurtarma derdinde. Bir noktadan sonra
FKÖ’nün de yaptığı böyle değil mi? Aşağıdaki cümleleri bu yüzden almak istedim.
Türkiye’de de aydın kesimin halktan kopuk olduğunu içim sızlayarak fark
ettiğimden beri daha az dinliyorum konuşmaları, hatta hiç dinlemiyorum ve
okumuyorum maalesef. Başka dünyalarda yaşıyor herkes, farkındalıkları
kendileri, kendimiz tehlikeye girinceye kadar… Ve güç öyle bir şey ki sahip
olunduğunda sahip olma amacı unutulup korumak için çaba sarfedilmeye
başlanıyor. Çok ağır, bedeli çok ağır konular bunlar… Artık olmayan bir ülke
için konuşuyor Said, şu anda elimde olan Yersiz Yurtsuz kitabı da öyle… Çoktan
yitmiş gitmiş insanlar, yerler üzerine anlatıyor… Sisler arasında okuyorum…
“İsraillilerin sağlam bağlanmış
bir varlığı mevcuttu. Onlara şunları verdik: Devleti tanıma, egemenlik, barış
içinde yaşama hakkı, hem de şiddet olmadan. FKÖ’yü Filistin halkının temsilcisi
olarak tanımaları haricinde, bize bunun karşılığında hiçbir şey vermediler. Bu
bir anlaşmaya girişmek için yeterli bir temel değil. Tarihte işgal edenle
anlaşma yapan ilk kurtuluş hareketiyiz. Tarihte başka hiçbir kurtuluş hareketi
bunu yapmadı.
Dolayısıyla pek çok alternatif
mevcut. Benim için en önemli alternatif halkın harekete geçmesi olurdu. Fakat
FKÖ’nün güncel önderliği fazlasıyla yalıtılmış, FKÖ kendi varoluşunun devamı
için çok daha endişeli. Yalnızca kendi hayatta kalışıyla ilgilendi. Halka
önderlik etmek için bir temel olamaz bu. Ben de bu yüzden onlara karşı çıktım.
Fakat asıl eleştirim önderliğe değil, kaldı ki önderlikten böyle şeyler
beklenir, çünkü onlar yozlaşmıştır, vasattır ve sonuçta da teslim oldular
zaten. Bu onların hakkı! Kaybettiklerini hissettiler ve kayıplarını bu şekilde
kabul ettiler. Beni rahatsız eden, çoğu da bana katılan entelektüeller, fakat
hiçbiri açıkça konuşmadı. Dolayısıyla şu
anda kim takar Edward’ı “Neden iyi tarafından bakmıyorsun,” ya da “Hadi bundan
iyi bir şey çıkarabilir miyiz, ona bakalım,” diyen insanlar tarafından
çevriliyiz. Bu kadar arızalı ve ıslah edilemez bir anlaşmadan bir şey
çıkaramazsınız. Bunu eleştirme ve doğruyu söyleme cesareti olmadan
yapamazsınız. Asıl problemin bu olduğunu düşünüyorum.” Sh 79-80
Arka Kapak
“Tarihimizin tartışmasız en
etkileyici entelektüeli.” The Guardian.
Edward Said, ölümünden yaklaşık
on sene önce, son ropörtajlarından birini Tarık Ali’ye vermiştir. Bir yere ait
olamayan varlığı, siyasetle ilgilenmeye başladığı zamanlar, Filistin davasına
bağlılığı, kültür çalışmalarına olan yaklaşımı, edebiyat ve müziğin her alanına
olan sevgisi üzerine konuştular. Samimi, kişisel, düşündürücü ve kışkırtıcı bu
konuşmalar Said’i bir siyasi aktivist kültür tarihçisi, edebiyat profesörü ve
müzik delisi olarak yansıtırken, zamanımızın en tutkulu, aynı zamanda en
dikkatli entelektüeli olduğunu da kanıtlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder