14 Ocak 2018 Pazar

Kültür ve Direniş – Edward W. Said


WadadMakdisi Cortas okurken damadı olduğunu öğrendiğim Edward Said’i hiç okumadığımı fark ettim. Algının seçiciliğiyle olmalı, raflarda görür görmez hemen aldım. Gerek Said’de gerekse Maalouf’ta fark ettiğim bir şeyi öncelikle belirtmeliyim sanırım. Said, Filistin’den bahsederken “biz” diyor, aynı zamiri Amerika için de kullandığını okurken Maalouf geliyor aklıma… Kökenlere, aitliğe dair söyledikleriyle… Genç yaşta ayrıldığınız doğduğunuz ülkeye aitken hayatınızın çok büyük bir kısmını geçirdiğiniz ülkeye de aitsiniz. Kişiliğinizi etkileyen yaşadığınız yerler, dolayısıyla birini tanımlarken hepsi dikkate alınmalı… Oysa milliyetçilik ağır basar ve yurtdışında doğmuş, büyümüş ya da hayatının büyük kısmını orda geçirmiş insanların aitliğini sahiplenmek daha kolay gibi gelir çoğu zaman…

Yüzyıllar boyunca yaşamadıkları toprakların kendilerine vaat edildiğini söyleyerek sahip çıkan bir halkla ülkesizleştirilmeye çalışılan diğerinin hikayesi diye başlasam yazmaya… Ne çok şey var söylenecek… Osmanlı’dan sonra İngiliz Mandasına giren Filistin topraklarında aldıkları yerlere yerleşen, 2.Dünya Savaşı’ndan sonra da devlet kurmalarına izin verilen Yahudiler bu toprakları kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlar.

İsrail’in çoğu yerinde bir asma dalındaki üzüm sembolü vardır. Musa’nın Nebo Dağındayken vaad edilmiş toprakları işaret ettiği, yerleşmek için gönderdiği adamların ellerinde asma dalıyla gelerek bu toprakların bereketli olduğunu kanıtladığını anlatır bu sembol. Cümleler ardı ardına kuruluyor zihnimde bir yandan da nerden başlayacağımı bilemiyorum. Katolik dünyanın Yahudilere düşman olması, istememesi erken yüzyıllara dair. Peki Rusya ve İngiltere’nin istememesi nasıl açıklanıyor? Açıkçası bir ülkeye burası bizim diyerek yerleşilmesi kendilerine yapılan bir kıyımla hareket ederek toprak sahibi olmaları dehşet verici! Daha da dehşet verici olan eleştirilmek istendiklerinde Yahudi düşmanı olarak saldırıya uğranması.

Arapların Gözünden Haçlı Seferleri’ni okurken bir türlü birlik olamayan Arapların tavırlarını inanamazken sonrasında gelen tehlikenin büyüklüğünü fark edemedikleri için küçük çözümlere yönelmelerinin haklı olduğunu düşündüm. Filistin işgaline karşı birlik olmaya çalışan Araplara takılıyor aklım. Silah ticaretinin pompalandığı, savaşın bitmediği bir bölgede yaşananlara… 1967 de İsrail işgalinin artması. 1982’de Lübnan’a girilmesi. Ürdün’ün büyük çoğunluğunun Filistinli olduğunu biliyor muydunuz? Ne Mısır’da, ne Lübnan’da ne de Suriye’de tam olarak vatandaş kabul edilmediklerini… Bugün Batı Şeria’da her Filistin yerleşiminin yanında bir de Yahudi yerleşimi olduğunu, inşa edilen bir dolu yolla apartheid uygulandığını… Öte yandan Said, bölgede  Arapların sayısının Yahudilerden her zaman fazla olacağını söylüyor yani çevrelenmiş Arap nüfusuyla apartheidin süremeyeceğini… Bu kitap 11 Eylül öncesi ve sonrası görüşlerine dair merak okuduğum söyleşilerden oluşuyor. Amerika’nın beslediği ve düşünülenden fazla büyüyen Bin Ladin’dan önce de bahsedilmiş. Yani Bin Ladin’in zarar verileceği tahmin edilebilen bir durum!

Amerikan sinema ve dizilerinde sıklıkla Irak’ta ve Afganistan’da savaşan askerlerin anılarından bahsederken götürülen demokrasiden, teröristlerden bahsedilir. Görülen o ki Afganistan  soğuk savaşa kurban giden bir ülke olmuş maalesef. Orta Doğu’da öyle değil mi?

Bir yanda askeri işgal diğer yanda protesto için yapılanlar. Amerika’daki kimi üniversitelerin İsrail’e ait olan hisselerini elden çıkarması mesela. Öte yandan Said, entelektüellerin protesto ederek İsrail’e gitmeyişini bir nevi tembellik olarak görüyor. Örneğin Mısır’dan İsrail üniversitelerine çağrılanların neden Filistin üniversitelerine de gidebileceklerini işin kolayına kaçıldığını söylüyor. Öte yandan medya bombardımanı konusunda üstünlüğe sahip İsrail’e karşı mesajlarla Arapların da karşılık verebileceğini, bundan vazgeçilmemesini, sindirildiklerini anlatırken tanıdık konular sürüp gidiyor. Birlikte yaşamanın ağır bedellerle uzun bir süre sonra olacağına inandığını söylerken son söyleşiden 15 yıl sonra değişmeyen şeylere bakarak ne derdi diye düşünmeden edemiyorum. Umut etmek önemli evet ama bir şeyler yapmak daha da önemli sanırım. Filistin’deyse duvar, kontrol noktalarıyla sınırlanan, bezdirilen insanlar sindiriliyor. Araplara yöneltilen terörist imajı artarak devam ederken bölgede kan dökmenin ardı arkası kesilmiyor. Öte yanda bir dolu petrol zengini ülke. Açıkçası herkes kendi çıkarlarında iktidarlar kazanacakları paranın derdinde. Orta Doğu hakkında okurken ve düşünürken aklımda sürekli olarak Anadolu var. Canım Anadolu’m … Kafam karışık…Yazdıklarım da öyle sanırım, affola... 

Arka Kapak


“Biz tarihimizin önemli bir kısmında kapalı bir toplum olarak bırakıldık. Biz görünmez insanlarız, görünmez bir halkız. Biz hikayemizi anlatmakta, anlatımızın bilinmesini sağlamakta pek başarılı olamıyoruz. Filistinliler İsraillilere şöyle seslenmek durumundalar:’Biz buradayız, siz de buradasınız. Bu gerçeği yadsıyamazsınız, bizi de ebediyen baskı altında tutamazsınız. Kendi geçmişinizdeki, bizim geçmişimizdeki gerçeklerden kaçamazsınız.’ Filistinlilere, Araplara ve Müslümanlara karşı iflah olmaz derecede ırkçı nefretle hareket eden bir dolu propagandacı olduğunu biliyorum. Oysa onların beni sürekli saldıracak biri olarak görmeleri kendi payuma bir tür iltifattır. Hem bu sayede daha çok sayıda insanın dikkatini benim çalışmalarıma ve yazılarıma çekmiş oluyorlar. Bu yüzden onlara daha fazla üreterek karşılık vermeyi uygun bulurum. Onların istediği, benim sesimi kesmem. Ama ben ölüp gidene kadar böyle bir şeyi boşuna bekleyecekler.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...