Gecenin bir yarısı bir
öyküden başlamıştım. Bam telimden vuracağını bilmeden, ayazda donmuşum gibi
titreyeceğimden habersiz başlamıştım işte bir öyküden. Ev ahalisini, o ruh
haliyle uyandırmak, sarılmak, kokularını içime çekip hapsetmek istedim
sabırsızlıkla. Gözlerimi kapatıp nefes seslerini dinledim. Buzdolabından gelen
takırtılara gülmeye başladım sonra. Hadi bir öykü daha okuyayım dedim, devamı
geldi bırakamadım.
Çocuklarla ilgili kitaplar,
oyunlar, projeler derken sıra yetişkinlere gelmişti. Çocukken dedesinin
bakkalında çalışmanın getirdiği tecrübelere, gözlem gücü ve yaratıcılık
eklenince bir sürü hikaye çıkmıştı ortaya… İnsan hikayeleri; sanki karakterler
bir filmin ya da bir romanın parçası olacaklar gibi. Kimbilir…
Bir mahalleye giriyorsun, bir
bakkal… Azıcık yürüyorsun Eda’nın doğum günü partisini hazırlamış annesi parkta
gözleri yaşlarla dolu… Ah işte orda manav, “bamya”sıyla meşhur… Sağda yukarı
yokuş çıkıyor, soluk taşı yokuşun ortasında duran… Solda az ilerde çıkmaz
sokak, Tarihi Hoşça Kal Lokantası… Hemen önündeki apartmandan Melahat Ablanın
sesi geliyor “yumurta kır” diyen nefes nefes… Ah işte bak bak çay bahçesi de
orda, altı harfli başı sonu A’la biten şehre sinir olan amcasıyla… Ne çok insan
belki bir mahallede, belki bir şehirde, belki aynı evde, şahsına münhasır…
Özene bezene anlatılmış, hiç atlanmadan. İçinizde kırılan bir şeyler aniden
gülmeye başlıyor, ama işte bir burukluk daha köşe başında…
Sanırım Şermin Yaşar’ın neler
yazacağını merak ediyorum bundan sonrasında. Çocukları büyüyor, onlar büyürken
içindekileri daha güzel yansıtmaya başlayacak, tüm kırıklıklar, sevinçler,
hayaller dökülecek satırlara, bizlere buluşmaya…
“Biliyorum bunu. Gündeliğe gider
gibi gidiyorum ben kendi geçmişime, sabahtan akşama kadar, sırtımdan ter aka
aka temizliyorum her şeyi. Silkeliyorum, ovuyorum, gerektiğinde telliyorum
geçmişi. Her gün yeniden başlıyorum, her gün yeniden… Kabul, asla ilk günkü
ışıltısında olmuyor hayat; ama yine de, yılların anılarını temizlemeye vermiş
ağır bir işçi kelamı bırakabilirim şuraya; barış geçmişinle her gün yeniden,
yeterince uğraşırsan eser kalmıyor kirden…"Sh 172
Arka Kapak
Ayrıldıktan sonra geçmiş zaman
aşıkları gibi seni kalbime gömdüm Muazzez.
Altında yatır olan araziden farkı
yok şimdi.
Yeni bir aşk inşa edemiyoruz; tam
başlayacak oluyoruz, senin yattığın yere denk geliyor, dozerler çalışmıyor,
kepçeler kırılıyor, gelen korkup kaçıyor.
Gelirsen diye terliklerini
kapının ağzına bıraktım, iki senedir ayaklarını bekliyorlar. Ayna yüzünü,
bardak dudağını, ellerim saçlarını, pencere gözlerini bekliyor.
Fakat hakkını teslim edeyim; çok
muhterem zatmışsın Muazzez. Hani tabelanı yaptırıp göğsüme assam desem ki, “Burada
bir muhterem zat yatıyor” seni bekleyen kollarıma çaput bağlarlar, gözyaşlarıma
dilek taşları atarlar…
Sana ettik yürek denen arsayı;
koy in cin top oynasın; koy anılar cirit atsın. Anladım, sensiz bana bu dünya
dar…
Yeşilçam filmlerindekileri
andıran, kalbimize dokunan karakterler… Bir köşede unutulmuşlar, yalnızlığıyla
yoğrulmuşlar, kırık gönüller, bir yerlerde sessiz sedasız yaşayanlar,
görmediklerimiz, görmezden geldiklerimiz…
Dedemin Bakkalı, Ev Yapımı
Sihirli Değnek, Oyuncu Anne, Çok Hayal Kuran Çocuk kitaplarının yazarı Şermin
Yaşar’dan “kaybetmek bizim işimizdir” diyen insanların öyküleri… Bir solukta,
derin iç çekişlerle okuyalım, başımızı kaldırıp onlara bakalım diye…
Ben hala okumaya başlamadım yazarı. Dedemin Bakkalı evde beni bekliyor.
YanıtlaSilçok kolay okunuyor dedemin bakkalı, tebessümlerle...
SilBende severek okudum, güzel bir kitap.
YanıtlaSilyetişkinler için yazdığı öyküler, ne gelecek arkasından merak ediyorum
Sil