“Yaklaşık 10.000 yıl önce Anadolu’da
yaşayan hemşerilerimiz “anaerkil” yapıdaki bir inanç sistemine sahiplerdi.”Sayfa
17
Henüz girişte, kitabıma böyle bir
cümle kurarak başlar mıydım diye düşünürken buldum kendimi, üstelik hafifçe
gülümsüyordum. Yani kırk yıl düşünsem binlerce
yıl önce yaşayan insanlarla “hemşeri” bağı kurmak aklıma gelir miydi? Bu
sıcacık kelimenin üzerine gidesim, dallandırıp budaklandırıp detaylandırasım
hatta ana fikir olarak kabul edesim varken kitap sayfalarının çağrısını duyuyorum.
Binlerce yıldır edilen dualar kulağıma kadar geliyor sanki…
Dünya dinlerini okurken öncelikle yaşadığım toprakları bilmek istediğimi farkettim. Zaten son birkaç yıldır gezilerim Anadolu’yu öğrenmek üzerine değil miydi? Yaşayan halklar, savaşlar, dönemler tamamdı belki ama ya inançlar? Ülkelerin istikrarlarında ve devamlılıklarında inançlarının sağlamlığı rol oynamıyor muydu? Hal böyleyken “Ana Tanrıçadan Mevlana’ya”yı bulmak ilaç gibi geldi doğrusu…
Ana erkil toplumdaki ana tanrıçaya,
erkeklerin doğumdaki rollerini fark etmeleriyle erkek tanrılar da eklenirken
insanlar tarımsal üretim biçimine de çoktan geçmiş ve tanrılarına yenilerini
ekleyerek bilmedikleri her şeye karşı kendilerine güven ortamı oluşturmaya
çalışmışlar. İşin aslı erkekler binlerce yıl anlayamadıkları doğumdaki rollerini
hiç anlamasalarmış dünya daha güzel olur muydu merak etmeden duramıyorum.
Kitap sayfalarında ilerlerken
bölge bölge kurulan devletler ve inanışlar hakkında detaylı bilgi bulmanın yanı
sıra birçok olaya dair fikir edinmek de çok hoşuma gidiyor. Kısaca mitolojiden
tasavvufa, çok tanrılı dinlerden günümüze uzanan geniş yelpazede, detaylı ve
doyurucu anlatımıyla elimin altında olacak önemli bir kaynak kitap olduğunu
düşünüyorum.
“Diğer taraftan, Roma İmparatoru
Sezar, M.Ö.46 yılında takvimin başlangıcını Ocak ayı olarak ilan etti. Ancak
16. yüzyıl ortalarına kadar Avrupa’da yeni yıl Mart ayının 25’inde başlardı.
1564 yılında Fransa Kralı IV.
Charles, takvimi değiştirerek senenin başlangıcını Ocak ayının birinci gününe
aldı. O zamanın iletişim şartlarında insanların çoğunun bu tarih
değişikliğinden haberi olmadı. Haberi alan herkes buna çok kızdı. Olay protesto
edildi. Ve eski takvime sadık kalındı. Fakat yönetim kesimi tarih değişikliğini
kabul etmeyen halkı Nisan aptalları olarak niteledi ve çağın gerisinde kalmakla
eleştirdi. Ve Nisan başlangıcında sahte partiler düzenleyip, sürpriz hediyeler
göndererek onlarla alay etti. Bu güne de “Aptallar günü” dendi. Yıllar sonra
takvim herkesçe onaylanıp yeni yılın başlangıcı 1 Ocak olarak kabul edilince
Fransızlar da 1 Nisan’ı geleneklerinin bir parçası olarak görüp 1 Nisan şakasını
yarattılar.
Sonuçta Frigler tarafından
belirlenen ve yeni yılın başlangıç tarihi olan Mart ayı, yıl başlangıcı olarak
geçerliliğini 1564’e kadar korumuştur. Her ne kadar yılın başlangıç tarihi Mart
ayından Ocak ayına geçse de, yeni yıl törenlerinde çam ağacı süsleme adeti
halen muhafaza edilmektedir.” Sayfa 37
Ve arka kapak;
“İnsanlık tarihinin
başlangıcından bu yana pek çok medeniyete ve kültüre beşiklik etmiş olan
Anadolu topraklarına ait olağanüstü gerçekler ve mitler…
İlkçağlardan itibaren varlığına
anlam yükleme çabasındaki insanoğlu, başlangıçta mitolojik tanrılar
aracılığıyla bunu yaparken ilerleyen dönemlerde ilahi bir gücün varlığını
kabullenmiş ve kendi yarattığı efsanelerin dışında, dinginliğine ve barışa
ulaştıracak bir inanışı benimsemiştir. Bu yeni dönem ise Mevlana’nın kimliğinde
evrensel bir boyut kazanmış ve onun mesajı bütün insanlığı kucaklamıştır.
Anadolu topraklarında soluk alıp
vermek her insan topluluğunun, bu topraklardan elde ettiği ve bu coğrafyaya
kattığı sonsuz güzelliklerin bir arada olduğu bu eserde, tarihi, mitolojiyi ve
ilahi gerçekliği aynı anda bulacak ve olağanüstü etkileşimleri
görebileceksiniz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder