Dekorun ağırlıklı kitap olduğu
bir evde büyüdüm. Çocukken o ciltli kitaplardan birini elime alıp okuduğumda
çoğu kelimeyi anlamadığımı farketmek komikti... Daha çok babamın arada
kullandıklarından... Mesela Elaziz dendiğinde dilinin sürçtüğünü sanıyordum
oysa öyle değildi. Şimdilerde dilin evrildiğini geçmişten günümüze süren
değişimi izliyorum. Evet dil evriliyor, büyük bir hızla. Bizim gibi gelişememiş
ülkelerde bu ithal kelimelerin çoğalmasıyla oluyor maalesef... Ya da çağın
hızına uygun mesela "bir"lerin sonundaki "r" kalkıyor. Bir
on yıl sonrasında neler olacağını merak ediyorum...
Dilden bahsetmem kitabın dilinin
geçmişe dönük olmasından... Geçmişe ait dili böylesine güzel kullanması hoşuma
gidiyor açıkçası. O dönemin diliyle yazmak isteyen genç yazarlar,
"lakin"le ek olan bir iki kelime dışına çıkamıyorlar maalesef. Birden
bire "lakin" kelimesinin böylesine hortlamasının nedenini sonradan
çözdüm; tabii ki diziler!
Dayanamayıp söyleyeceğim, kitabı
yarısına kadar okuyabildim. Tümünü okuyacağım diye direttiğim yaşlarım geride
kaldı maalesef. Ruh halimin de etkisiyle emekliliğine çok kısa süre kalan, yüzü
yalnızlığa ve hatta ölüme dönük bir
adamın mektuplarını okumak istemedim daha fazla. Şefkati adında birine
yazıyordu. Şefkati'yi anlıyorsunuz bir süre sonra, kim olduğunu ve özür
diliyorum yarıda bıraktığım için... Belki sonra ruhumun biraz şenlendiği bahar
günlerinde okurum kim bilir ...
Arka Kapak
"Türk edebiyatının
ustalarından Selim İleri'den duymak, hissetmek isteyenler için enfes bir beste!
Elimde Viyoletler/Beklenen
Sevgili, bir ayna; mektuplar kağıda döküldükçe aynanın içi açılıyor, sonrasında
ortaya son derece kişisel ve cesur bir metin çıkıyor!
Şefkati'ye yazılıyor her şey.
Yazan kişi basımevinde musahhih.
Emekliliği yaklaşmış devlet
memuru. Şefkati kim?
Bunca mektup neden yazılıyor?
Selim İleri, imlanın sınırlarını bilinçli bir şekilde zorlayarak, bu
"heyula'yı" bile isteye kurguluyor. Okurun yüreğini perde perde
bükerken onu, içli hayat dökümlerine bir kader ortağı olarak konuk ediyor...
Onca mektubu yazan ki; maziye
asla dönülemeyeceğini bilebiliyorsa, yaşamaya hala susayabiliyorsa, her günün
hercümercinden kurtulabiliyorsa, hatıraların canını fena halde yakmasına
aldırış etmeyebiliyorsa, rüyalar sayesinde!
İki satır karşılık, bir ses, umut
hep umut talep ediyor, saadetsizlik çukurunda. Musiki gönlünü çelse de çelmese
de köşede bir yerde "piyano" hep duruyor...
Belki hiçbir şey yazılmıyor, kim
bilir!
"Yazdıklarımı ne olur oku;
başkalarına, beni tanımayanlara yazmam imkansız! Kendime merhametim ağır
basmasa yapmayacağım çılgınlık yok. Beni oku, nefes almam için ümit ver!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder