Gecenin bir yarısı son sayfayı
çevirmiş, kapağı kapatıp ne yaptığını bilmez bir halde kitap göğsümde uzun süre
kalakalmıştım. Minicik bebek halimle durmadan ağlarken annemin göğsüne
yattığımda susarmışım sadece. Kitabı göğsüme alarak onca hüznü sağaltmak mı
istedim bilmiyorum. Bittikten epey zaman sonra yazıyor da olsam o hüzün
yeniden her yanımda. Gene gecenin bir yarısındayım…*
Şiirlerin kale surlarına
asıldığı, yeni şiirlerin özlemle beklendiği, şiir gecelerinin düzenlendiği,
şairlerin çok değerli ve ünlü olduğu bir dünya düşünün, adı Yerküre. Ah benim
zihnim! Geçilen güzergahlardan hemen bir harita çıkarmaya, göndermeleri takip
ederek yerleri Dünya’ya yerleştirmeye çalışıyorum. Biliyorum duramam bakmam
lazım haritaya. Nuh’un gemisine gönderme ya da bir lideri çevreleyen heykel
askerler ya da mutlu eden kokusuyla güney batıdaki sakız ağaçları ya da satraplıklar
ya da Kum Saati adlı şiir kitabı neden oluyor bu ısrarlı konumlandırma durumuna
belki de…
Şiirleriyle kazandığı ünün
hayatını çalmaya başladığını düşünen bilge şair Bendag, alıp başını gitmiş
yıllar yıllar önce, kimse olmadan. Elli yıl sonra son yolculuğu için geliyor
Anakara’ya… Adını açıklamak istemiyor. Gene kimse olmadan yapmak istiyor son
yolculuğunu. Gecelediği bir handa aldığı bir kimliğin başına açacaklarını
bilmeden… Yıllar yıllarca kendini evine kapatmış, sonrasında çıraklarıyla
kendini yollara vurmuş, şiir filozofu Moottah… Bilgeliğiyle insanları
zenginleştiren… Öte yandan zamanın birinde bir gezegende sanata ve sanatçıya
verilen değere rağmen insan gene insan mı diyorsunuz içinizden usulca. En
bilgesi bile kaçmaya çalıştığı egosunu yenebiliyor mu merak ediyorsunuz. Hırsları için gene öldürüyor mu sanatla yoğrulmuş bu toplum da?Bir yandan
edebiyatla zenginleşen, derinleşen bir roman var elinizde öte yandan müthiş bir
polisiye. Okurken düşündüğünüz, tahmin etmeye çalıştığınız onca şey bambaşka
oluveriyor birden. Sonuna doğru işte her şey açık daha ne olabilir derken… Son
bir darbeyle içinize işleyen hüzün alıveriyor, Marangoz ve Gamenn’in yanında
öylece oturuyorsunuz siz de… Aklınızda bir sözcük sallanıp
duruyor; “Roasanayma!”
Karakterlerin derinliği ve her
birinin ince ince işlenişini, içine alan doğa tasvirlerini okurken uzun bir
sürede yazıldığını hissettiriyor bir girdap gibi çekiveren bu roman. Bir de
Şair’in Romanı’ndan önce bitirdiğim
Zemberekkuşu’nun Güncesi’ndeki çok etkilendiğim kuyunun burada da şairlerin
şiirlerini okudukları kuyu olarak tekrar karşıma çıkması zihnime çakıyor galiba
bu imgeyi. İlk çıktığında aldığım ama onca yıl kitaplıkta bekleyen bu kitabı
sevgili Necla sayesinde okudum. Çok teşekkür ediyorum verdiği sağlam motivasyon
için. Bir kitabı aynı şeyleri düşünebildiğiniz biriyle paralel okumak nefis…
Hele de okuduğunuz klasiklerinizin arasında yer alacak bir romansa…
"Uyanmıştı ama gözlerini
açmadan, yüzünde incecik bir tebessümle, kokuyu içine, ta içine derin derin
çekti. Uzun zamandır yaşadığı hiçbir anı aceleye getirmemeyi öğrenmişti. Gene
öyle yaptı. Yaşadığı anı derinleştirdi, uzattı, tadına vardı. Ne tuhaf!
İnsanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey şimdiki zamandı. İnsan içinde
yaşadığı anı derinleştirmeyi zamanla, yani zamanı azaldıkça öğreniyordu. Sonra
açtı gözlerini. İçi huzur ve mutlulukla dolmuştu. Ne zamandır uyandığı en iyi
sabahtı bu...”Sh9
*Uykusuz gecelerin yalnızlığında
olgunlaşan kederleri at sırtında yol alanlardan daha iyi kim bilebilir? Sh.139
“Şairlerin ortalığa hakim
olacakları saatler herkesin ortalığa hakim olacakları saatlerdir.”derdi.
“Geceyarısından sonradır ve sabahın ilk saatleridir. Herkesin uykuda olduğu bu
saatleri kullanır şairler. Çünkü zaman hırsızıdırlar. Başkalarının zamanlarını
çalarlar. Yeryüzünün saklı zamanlarını, uyku zamanlarını kullanılırlar. Herkesin
ortak kullandığı saatlerde zaman zayıflar, güçsüz düşer. Çünkü paylaştırılmış,
bölüştürülmüş, diri tutulmuştur; ışığın ve gölgenin oyunlarından mahrum
bırakılmıştır; her şey çok aydınlıktır. Nesnelerin ve hayatın görünüşü çiğdir.
Nesneler de gizlenir, esinler de… Kelimelerin yalnızca bir anlamı vardır
gündelikte. Oysa, yerkürenin uykulu olduğu saatlerde doğa da nesneler de
kendilerini çabuk ele verirler. Zamanın daha som, günün daha zayıf olduğu
saatleri kullan yeryüzüyle söyleşmek için. Sözcüklerin ilk günkü gibi anıları
en iyi öyle anımsanır, öyle anlaşılır.” Sh.11
Arka Kapak;
“Adı Yerküre olan bir
gezegen. En büyük kara parçası sayılan Anakara’da farklı yerlerden farklı
nedenlerle Odragend’e varmak üzere yola çıkan gezginler. Elli sonra yurduna
dönen bir bilge şair.
Yıllarca evinden hiç çıkmadan yaşadıktan sonra,
çıraklarıyla birlikte kendisini yollara vuran bir şiir filozofu. Yalnızca
şairleri öldüren bir katilin izini süren atlı polis ve yardımcısı.
Yol boyu içinden
geçtikleri yerler, yaşamlar. Surlarında şiir bayrakları dalgalanan şehirler.
Kanatları göğün gizemlerini birbirine bağlayan kuşlar.
Sayıların,
sözcüklerin, şifrelerin ardında ömür tüketen matematikçiler, dilciler,
sözlükçüler, şairler… İnsanların ruhlarını sağaltan rüya terbiyecileri.
Batı’nın modern çağ
fantazi romanlarıyla Doğu’nun Binbir Gece Masalları’nın özgün bir bileşimi.
Tabiata,
emeğe ve şiire övgünün romanı.”
Benim için de unutulmaz bir roman olacak Şairin Romanı. Birlikte okumamız da güzelleştirdi. Çok teşekkürler eşliğin için. Ne güzel yazmışsın, iyi geldi sabah sabah bunca bekleyen işe kendimi vurmadan :)
YanıtlaSiliyi ki varsın harikasın ...
Silbu kitaptan ben de çok etkilendim. mutlaka senoryalaştırılıp sinema filmi yapılmalı harika olur bence...
YanıtlaSilçok güzel fikir umarım olur...
SilHangi satırlar Sevgili Mine'den hangi satırlar Murathan Mungan'dan ayrıt etmekte zorladım. Hatta tırnak işaretleri olmasa ayrıdedemeyecektim.
YanıtlaSilSevgili blogdaşım, kitap yazmayı düşündün mü hiç?
Gezi hikayelerini okurken de hep aklıma geliyor bu soru. Anlatımlarının yazarlardan geri kalır yanı yok diyorum okurken.
Ah o Zemberekkuşu'nun kuyusu... Ben hala çıkamadım içinden.
şu an yüzümdeki ifadeyi görmenizi isterdim... sizden böyle bir yorum aldım ya ölsem de gam yemem tarzında çok teşekkür ederim ...
SilMurathan Mungan'ın " Paranın Cinler " kitabını şiir kitabı diye düşünerek almış, içinden öyküler çıkınce çok şaşırmıiştım. Aynı hisse senin paylaşımında da kapıldım. Çok güzel anlatmışsın. Gerçekten çok vurucu başlıklar altındaki ilginç hikayeler. Mutlaka okumakl istiyorum. Teşekkürler bu paylaşım için.
YanıtlaSilşiir de olduğu kadar öykü ve romanda da çok başarılı. teşekkürler...
Sil