14 Ekim 2015 Çarşamba

Şairin Romanı - Murathan Mungan


Gecenin bir yarısı son sayfayı çevirmiş, kapağı kapatıp ne yaptığını bilmez bir halde kitap göğsümde uzun süre kalakalmıştım. Minicik bebek halimle durmadan ağlarken annemin göğsüne yattığımda susarmışım sadece. Kitabı göğsüme alarak onca hüznü sağaltmak mı istedim bilmiyorum. Bittikten epey zaman sonra yazıyor da olsam o hüzün yeniden her yanımda. Gene gecenin bir yarısındayım…*


Şiirlerin kale surlarına asıldığı, yeni şiirlerin özlemle beklendiği, şiir gecelerinin düzenlendiği, şairlerin çok değerli ve ünlü olduğu bir dünya düşünün, adı Yerküre. Ah benim zihnim! Geçilen güzergahlardan hemen bir harita çıkarmaya, göndermeleri takip ederek yerleri Dünya’ya yerleştirmeye çalışıyorum. Biliyorum duramam bakmam lazım haritaya. Nuh’un gemisine gönderme ya da bir lideri çevreleyen heykel askerler ya da mutlu eden kokusuyla güney batıdaki sakız ağaçları ya da satraplıklar ya da Kum Saati adlı şiir kitabı neden oluyor bu ısrarlı konumlandırma durumuna belki de…

Şiirleriyle kazandığı ünün hayatını çalmaya başladığını düşünen bilge şair Bendag, alıp başını gitmiş yıllar yıllar önce, kimse olmadan. Elli yıl sonra son yolculuğu için geliyor Anakara’ya… Adını açıklamak istemiyor. Gene kimse olmadan yapmak istiyor son yolculuğunu. Gecelediği bir handa aldığı bir kimliğin başına açacaklarını bilmeden… Yıllar yıllarca kendini evine kapatmış, sonrasında çıraklarıyla kendini yollara vurmuş, şiir filozofu Moottah… Bilgeliğiyle insanları zenginleştiren… Öte yandan zamanın birinde bir gezegende sanata ve sanatçıya verilen değere rağmen insan gene insan mı diyorsunuz içinizden usulca. En bilgesi bile kaçmaya çalıştığı egosunu yenebiliyor mu merak ediyorsunuz. Hırsları için gene öldürüyor mu sanatla yoğrulmuş bu toplum da?Bir yandan edebiyatla zenginleşen, derinleşen bir roman var elinizde öte yandan müthiş bir polisiye. Okurken düşündüğünüz, tahmin etmeye çalıştığınız onca şey bambaşka oluveriyor birden. Sonuna doğru işte her şey açık daha ne olabilir derken… Son bir darbeyle içinize işleyen hüzün alıveriyor, Marangoz ve Gamenn’in yanında öylece oturuyorsunuz siz de… Aklınızda bir sözcük sallanıp duruyor; “Roasanayma!”

Karakterlerin derinliği ve her birinin ince ince işlenişini, içine alan doğa tasvirlerini okurken uzun bir sürede yazıldığını hissettiriyor bir girdap gibi çekiveren bu roman. Bir de Şair’in Romanı’ndan önce  bitirdiğim Zemberekkuşu’nun Güncesi’ndeki çok etkilendiğim kuyunun burada da şairlerin şiirlerini okudukları kuyu olarak tekrar karşıma çıkması zihnime çakıyor galiba bu imgeyi. İlk çıktığında aldığım ama onca yıl kitaplıkta bekleyen bu kitabı sevgili Necla sayesinde okudum. Çok teşekkür ediyorum verdiği sağlam motivasyon için. Bir kitabı aynı şeyleri düşünebildiğiniz biriyle paralel okumak nefis… Hele de okuduğunuz klasiklerinizin arasında yer alacak bir romansa…

"Uyanmıştı ama gözlerini açmadan, yüzünde incecik bir tebessümle, kokuyu içine, ta içine derin derin çekti. Uzun zamandır yaşadığı hiçbir anı aceleye getirmemeyi öğrenmişti. Gene öyle yaptı. Yaşadığı anı derinleştirdi, uzattı, tadına vardı. Ne tuhaf! İnsanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey şimdiki zamandı. İnsan içinde yaşadığı anı derinleştirmeyi zamanla, yani zamanı azaldıkça öğreniyordu. Sonra açtı gözlerini. İçi huzur ve mutlulukla dolmuştu. Ne zamandır uyandığı en iyi sabahtı bu...”Sh9

*Uykusuz gecelerin yalnızlığında olgunlaşan kederleri at sırtında yol alanlardan daha iyi kim bilebilir? Sh.139

“Şairlerin ortalığa hakim olacakları saatler herkesin ortalığa hakim olacakları saatlerdir.”derdi. “Geceyarısından sonradır ve sabahın ilk saatleridir. Herkesin uykuda olduğu bu saatleri kullanır şairler. Çünkü zaman hırsızıdırlar. Başkalarının zamanlarını çalarlar. Yeryüzünün saklı zamanlarını, uyku zamanlarını kullanılırlar. Herkesin ortak kullandığı saatlerde zaman zayıflar, güçsüz düşer. Çünkü paylaştırılmış, bölüştürülmüş, diri tutulmuştur; ışığın ve gölgenin oyunlarından mahrum bırakılmıştır; her şey çok aydınlıktır. Nesnelerin ve hayatın görünüşü çiğdir. Nesneler de gizlenir, esinler de… Kelimelerin yalnızca bir anlamı vardır gündelikte. Oysa, yerkürenin uykulu olduğu saatlerde doğa da nesneler de kendilerini çabuk ele verirler. Zamanın daha som, günün daha zayıf olduğu saatleri kullan yeryüzüyle söyleşmek için. Sözcüklerin ilk günkü gibi anıları en iyi öyle anımsanır, öyle anlaşılır.” Sh.11

Arka Kapak;

“Adı Yerküre olan bir gezegen. En büyük kara parçası sayılan Anakara’da farklı yerlerden farklı nedenlerle Odragend’e varmak üzere yola çıkan gezginler. Elli sonra yurduna dönen bir bilge şair. 

Yıllarca evinden hiç çıkmadan yaşadıktan sonra, çıraklarıyla birlikte kendisini yollara vuran bir şiir filozofu. Yalnızca şairleri öldüren bir katilin izini süren atlı polis ve yardımcısı.

Yol boyu içinden geçtikleri yerler, yaşamlar. Surlarında şiir bayrakları dalgalanan şehirler. Kanatları göğün gizemlerini birbirine bağlayan kuşlar.

Sayıların, sözcüklerin, şifrelerin ardında ömür tüketen matematikçiler, dilciler, sözlükçüler, şairler… İnsanların ruhlarını sağaltan rüya terbiyecileri.

Batı’nın modern çağ fantazi romanlarıyla Doğu’nun Binbir Gece Masalları’nın özgün bir bileşimi.
Tabiata, emeğe ve şiire övgünün romanı.”

8 yorum:

  1. Benim için de unutulmaz bir roman olacak Şairin Romanı. Birlikte okumamız da güzelleştirdi. Çok teşekkürler eşliğin için. Ne güzel yazmışsın, iyi geldi sabah sabah bunca bekleyen işe kendimi vurmadan :)

    YanıtlaSil
  2. bu kitaptan ben de çok etkilendim. mutlaka senoryalaştırılıp sinema filmi yapılmalı harika olur bence...

    YanıtlaSil
  3. Hangi satırlar Sevgili Mine'den hangi satırlar Murathan Mungan'dan ayrıt etmekte zorladım. Hatta tırnak işaretleri olmasa ayrıdedemeyecektim.
    Sevgili blogdaşım, kitap yazmayı düşündün mü hiç?
    Gezi hikayelerini okurken de hep aklıma geliyor bu soru. Anlatımlarının yazarlardan geri kalır yanı yok diyorum okurken.
    Ah o Zemberekkuşu'nun kuyusu... Ben hala çıkamadım içinden.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. şu an yüzümdeki ifadeyi görmenizi isterdim... sizden böyle bir yorum aldım ya ölsem de gam yemem tarzında çok teşekkür ederim ...

      Sil
  4. Murathan Mungan'ın " Paranın Cinler " kitabını şiir kitabı diye düşünerek almış, içinden öyküler çıkınce çok şaşırmıiştım. Aynı hisse senin paylaşımında da kapıldım. Çok güzel anlatmışsın. Gerçekten çok vurucu başlıklar altındaki ilginç hikayeler. Mutlaka okumakl istiyorum. Teşekkürler bu paylaşım için.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. şiir de olduğu kadar öykü ve romanda da çok başarılı. teşekkürler...

      Sil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...