26 Ekim 2015 Pazartesi

Jerusalem - Markar Esayan


Hayatıma “pat” diye giriveren bir kitap Jerusalem... Konuşulmasından bir saat sonra tesadüfen aldığım ve “pat” diye okumaya başladığım… Sekiz yaşında bir çocuğun, annesinden ve ailesinden ayrılıp bambaşka bir ülkeye eğitim için gitmesini anlatan… Yıl 1977… Güzergah İstanbul – Kudüs.


Ufacık bir çocuğun dışa vuramadığı kocaman haykırışlarına tercüman olan, ana çocuk ilişkisinin din, dil, ırk gözetmeyen basit ve derin sularını önümüze seren satırlardaki sahicilik insanı sarıp sarmalarken bir anda onunla yol alırken buluyorsunuz kendinizi. Anneciğinden, kardeşlerinden ayrılan yapayalnız hisseden bir çocukla üstelik... Tüm olanları kendi suçuymuş gibi düşünen aklıyla bulmaya çalıştığı nedenlere, nasıllara birlikte kafa yoruyorsunuz belki de… Diğer yandan aklınızda, doğup büyüdüğünüz ülkede azınlık olmak, gittiğiniz ülkenin olaylarını çocuk basitliğiyle anlamaya çalışmak, savaşları, haksızlıkları yorumlamak, bir yandan tutunacak kutsal bir şeyler aramak, onlarla iletişime geçtiğiniz var belki de…

Kimseyi tanımadığınız bir ortamda, çocuk yasalarıyla ayakta kalmaya çalışırken çevrenizdeki kimsesiz yaşıtlarınızın yaşamlarına tanık olmak, farklı dinlerle, ırklarla tanışarak kendi güvenli yaşantınızın dışında neler olduğunu öğrenmek, anlamlandırmaya çalışmak küçücük çocuk dünyaları için ne kadar ağır yük diye düşünüyorsunuz. Ve o çocukların çok iyi anlaşırken bile bir anda tarihe dair, devletlerin yaptıklarına dair birbirlerine girmesine tanık olmak… Sahi bu durumlar büyük küçük herkesin yaşadıkları değil mi? Satırların dediği gibi çocukken yaşananlar taşınmıyor mu ileriki yaşlara? Hayatıma birdenbire giriveren bir kitabın sarsıcı, acıtan satırlarında bir gecede kaybolmak, bir çocuk aklıyla yansıtılan tüm o düşüncelerin ifade ediliş saflığına şaşırmak… Kendi dünyanıza açılan bir pencere, farklı bir açı, sarsarak düşündüren bir kitap olarak aklınızda kalacak olanlardan belki de...

“Ama dünyanın en çok kan dökülen kentlerinden birisi de burasıydı. Bu nasıl bir şeydi ki! Herkes kendi mabedine gelip diz çöküyor ve herhalde iyi şeyler için dua ediyordu bu kentte. Yüzbinlerce, belki de milyonlarca kişi bu kente gelip barış, gündelik ekmek, sağlık için dua ediyor, geri kalan zamanlarında ise birbirlerini öldürüyorlardı.” Sh119

“İçimde bir şeylerin bir kez daha kırıldığını hissediyorum. Her yer cam kırıkları içerisinde yine. Billurdan çocuk yüreğim paramparça oluyor bir kez daha. İçime kapanmak, içimden bir daha hiç çıkmamak istiyorum. Tüm dünyaya kapanmak istiyorum. Yokluğumla, anneme, babama, kardeşlerime en büyük cezayı vermeye kararlıyım. Bana bu acıyı yaşatan anne ve babama, büyük bir ihtimalle son kez “ben” olarak bakıyorum.Son bir bakış… Onlar bilmiyorlar neler olduğunu. Nasıl bir kopuş, nasıl bir ayrılık yaşadığımızı bilmiyorlar. Sonra, kapanıyorum, son bir kez derin bir nefes alıp, iç dünyamın derinliklerine doğru dalıyorum.

Cam kırıklarının üzerine basa basa, koyu bir karanlığa doğru ilerliyorum.

Bir şeyler kanıyor içimde, usul usul ve sessizce…” Sh.23


Arka Kapak

“Eylül 1977

Babamın beni almaya geldiği günü dünmüş gibi hatırlıyorum. Eve ürküntü veren bir gerginlik hakim. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor.

Babam zili çalıyor. İlk defa o zili çalmadan evvel kapıyı açmamış olduğumu fark ediyorum. Babam suratında koskocaman bir gülümsemeyle içeriye giriyor. Bu sefer üzerine atlamıyorum. O beni evimden koparacak bir yabancı artık.

Sevgili anneciğim, aslında sonsuza kadar ayrılıyorum şu an senden. Ben bilsem, sen de bilsen, asla izin vermezdik buna, inan. Bu kadar zarar göreceğimizi bilseydik… O çocuk, o korkmuş, o sindirilmiş halime bakmanız, yırtıcı bir vahşi hayvana dönüşür, ne babamdan korkardım, ne de dünyanın geri kalan tüm canavarlarından, dönerdim kucağına. Bilmiyorum, bilmiyorsun başımıza gelecekleri. Kırılıyor anne, tüm masumiyetini yitiriyor ilişkimiz şu anda. Ben, belirsiz vakit sonra dönecek olsam dahi yanına, artık hiç birleşmeyecek ruhlarımız. Çok derin bir kırık bu, aramızdaki uçurum artık hiç kapanmayacak.

***


Markar Esayan’ın bir solukta okunan romanı Jerusalem’de adeta sinematografik bir anlatım var: sürükleyici sarsıcı. Öte yandan bir edebiyat metni olduğunu hissettiren detaylar da yerli yerinde; kişiler arası ilişkiler ve insanlar durumları ustalıkla işlenmiş. Esayan’ın kurguladığı karakterler, duygular ve olaylar oyunbaz hamlelere gerek bırakmayacak kadar sahici. "

2 yorum:

  1. Bu kitabı ben de seçmiştim. Öyle kendiliğimden, bir öneri olmadan. Adı güzeldi çünkü. Daha minicik çocukken dedemin lambalı radyosunun üstünde adı yazan gizemli şehirlerden biriydi. Neresi olduğunu bilmediğim hayalimde canlandırmaya çalıştığım şehirlerden biri...
    İnternet kitapçısında alışveriş listemde duruyor hala. Artık almanın zamanı gelmiş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okurken yazarın kendi hikayesi mi diye düşünmüştüm, çocuk saflığı satırlardan geçiveriyor... tek düşüncesi oyunlar olması gerekirken anneciğinden ayrılan daha da kötüsü savaşın ortasında kalıveren tüm çocuklar... azınlık olmak ... okuduktan sonra neler yazacağınızı merak ettim.

      Sil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...