Hayatıma “pat” diye giriveren bir
kitap Jerusalem... Konuşulmasından bir saat sonra tesadüfen aldığım ve “pat”
diye okumaya başladığım… Sekiz yaşında bir çocuğun, annesinden ve ailesinden
ayrılıp bambaşka bir ülkeye eğitim için gitmesini anlatan… Yıl 1977… Güzergah
İstanbul – Kudüs.
Ufacık bir çocuğun dışa
vuramadığı kocaman haykırışlarına tercüman olan, ana çocuk ilişkisinin din,
dil, ırk gözetmeyen basit ve derin sularını önümüze seren satırlardaki
sahicilik insanı sarıp sarmalarken bir anda onunla yol alırken buluyorsunuz
kendinizi. Anneciğinden, kardeşlerinden ayrılan yapayalnız hisseden bir çocukla
üstelik... Tüm olanları kendi suçuymuş gibi düşünen aklıyla bulmaya çalıştığı
nedenlere, nasıllara birlikte kafa yoruyorsunuz belki de… Diğer yandan aklınızda,
doğup büyüdüğünüz ülkede azınlık olmak, gittiğiniz ülkenin olaylarını çocuk
basitliğiyle anlamaya çalışmak, savaşları, haksızlıkları yorumlamak, bir yandan
tutunacak kutsal bir şeyler aramak, onlarla iletişime geçtiğiniz var belki de…
Kimseyi tanımadığınız bir ortamda,
çocuk yasalarıyla ayakta kalmaya çalışırken çevrenizdeki kimsesiz yaşıtlarınızın
yaşamlarına tanık olmak, farklı dinlerle, ırklarla tanışarak kendi güvenli
yaşantınızın dışında neler olduğunu öğrenmek, anlamlandırmaya çalışmak küçücük
çocuk dünyaları için ne kadar ağır yük diye düşünüyorsunuz. Ve o çocukların çok
iyi anlaşırken bile bir anda tarihe dair, devletlerin yaptıklarına dair birbirlerine
girmesine tanık olmak… Sahi bu durumlar büyük küçük herkesin yaşadıkları değil
mi? Satırların dediği gibi çocukken yaşananlar taşınmıyor mu ileriki yaşlara? Hayatıma
birdenbire giriveren bir kitabın sarsıcı, acıtan satırlarında bir gecede
kaybolmak, bir çocuk aklıyla yansıtılan tüm o düşüncelerin ifade ediliş saflığına şaşırmak…
Kendi dünyanıza açılan bir pencere, farklı bir açı, sarsarak düşündüren bir
kitap olarak aklınızda kalacak olanlardan belki de...
“Ama dünyanın en çok kan dökülen
kentlerinden birisi de burasıydı. Bu nasıl bir şeydi ki! Herkes kendi mabedine
gelip diz çöküyor ve herhalde iyi şeyler için dua ediyordu bu kentte.
Yüzbinlerce, belki de milyonlarca kişi bu kente gelip barış, gündelik ekmek,
sağlık için dua ediyor, geri kalan zamanlarında ise birbirlerini
öldürüyorlardı.” Sh119
“İçimde bir şeylerin bir kez daha
kırıldığını hissediyorum. Her yer cam kırıkları içerisinde yine. Billurdan
çocuk yüreğim paramparça oluyor bir kez daha. İçime kapanmak, içimden bir daha
hiç çıkmamak istiyorum. Tüm dünyaya kapanmak istiyorum. Yokluğumla, anneme,
babama, kardeşlerime en büyük cezayı vermeye kararlıyım. Bana bu acıyı yaşatan
anne ve babama, büyük bir ihtimalle son kez “ben” olarak bakıyorum.Son bir
bakış… Onlar bilmiyorlar neler olduğunu. Nasıl bir kopuş, nasıl bir ayrılık
yaşadığımızı bilmiyorlar. Sonra, kapanıyorum, son bir kez derin bir nefes alıp,
iç dünyamın derinliklerine doğru dalıyorum.
Cam kırıklarının üzerine basa
basa, koyu bir karanlığa doğru ilerliyorum.
Bir şeyler kanıyor içimde, usul usul
ve sessizce…” Sh.23
Arka Kapak
“Eylül 1977
Babamın beni almaya geldiği günü
dünmüş gibi hatırlıyorum. Eve ürküntü veren bir gerginlik hakim. Kimsenin
ağzını bıçak açmıyor.
Babam zili çalıyor. İlk defa o
zili çalmadan evvel kapıyı açmamış olduğumu fark ediyorum. Babam suratında
koskocaman bir gülümsemeyle içeriye giriyor. Bu sefer üzerine atlamıyorum. O
beni evimden koparacak bir yabancı artık.
Sevgili anneciğim, aslında
sonsuza kadar ayrılıyorum şu an senden. Ben bilsem, sen de bilsen, asla izin
vermezdik buna, inan. Bu kadar zarar göreceğimizi bilseydik… O çocuk, o
korkmuş, o sindirilmiş halime bakmanız, yırtıcı bir vahşi hayvana dönüşür, ne
babamdan korkardım, ne de dünyanın geri kalan tüm canavarlarından, dönerdim
kucağına. Bilmiyorum, bilmiyorsun başımıza gelecekleri. Kırılıyor anne, tüm
masumiyetini yitiriyor ilişkimiz şu anda. Ben, belirsiz vakit sonra dönecek
olsam dahi yanına, artık hiç birleşmeyecek ruhlarımız. Çok derin bir kırık bu,
aramızdaki uçurum artık hiç kapanmayacak.
***
Markar Esayan’ın bir solukta
okunan romanı Jerusalem’de adeta sinematografik bir anlatım var: sürükleyici
sarsıcı. Öte yandan bir edebiyat metni olduğunu hissettiren detaylar da yerli
yerinde; kişiler arası ilişkiler ve insanlar durumları ustalıkla işlenmiş.
Esayan’ın kurguladığı karakterler, duygular ve olaylar oyunbaz hamlelere gerek
bırakmayacak kadar sahici. "
Bu kitabı ben de seçmiştim. Öyle kendiliğimden, bir öneri olmadan. Adı güzeldi çünkü. Daha minicik çocukken dedemin lambalı radyosunun üstünde adı yazan gizemli şehirlerden biriydi. Neresi olduğunu bilmediğim hayalimde canlandırmaya çalıştığım şehirlerden biri...
YanıtlaSilİnternet kitapçısında alışveriş listemde duruyor hala. Artık almanın zamanı gelmiş.
okurken yazarın kendi hikayesi mi diye düşünmüştüm, çocuk saflığı satırlardan geçiveriyor... tek düşüncesi oyunlar olması gerekirken anneciğinden ayrılan daha da kötüsü savaşın ortasında kalıveren tüm çocuklar... azınlık olmak ... okuduktan sonra neler yazacağınızı merak ettim.
Sil