Kolumun düşmesiyle uyanıp,
kaldığım yerden devam edeyim derken gene dalmışım işte. Evet yatar vaziyette
okumanın benim için en büyük handikapı uyuyakalıvermek. Bu kadar kolay uykuya
düşüveriyorken günlerdir uyuyamayan birinin hikayesi nasıl olacak merak içindeydim
doğrusu. Bir de yazarının Murakami olduğu düşünüldüğünde... Zemberekkuşu’nun
etkisinden henüz çıkmamışken her yerde karşıma çıkan ve gel beni oku diyen
Uyku’ya nasıl hayır diyebilirdim. Bir de üstüne birlikte okuyalım teklifi
gelmişse… Evet bu sonbahar kesinlikle Murakami’ye ait, aramız düzeldi,
düşündüğümden öte çok çok iyi anlaşmaya başladık hatta…
Tek çocuğu, diş hekimi kocasıyla
huzurlu bir hayatı olan ev hanımının, bir gece gördüğü bir rüyadan sonra
uyuyamamaya başlaması kitabın konusu. Bir yandan uykuyu sorgularken bir yandan
geçmişte çok okuduğu halde neden şimdilerde okumadığını, bilincinin nasıl bu
kadar açık olabildiğini merak ediyor. Bu durumu kimseye söylememesi, yorgun
olacağına bedensel enerjisinin artması, insanlardan kopması, geceleri okuduğu
Anna Karenina’yı her seferinde daha detaylı keşfederek defalarca okuması. Ve
son… Biliyorum bir Murakami romanındaydım ama gene de “Ya öyleyse..?” diye
geçti işte aklımdan…
Uykusuzluğun belki de farkına
varmadan sorguladığı sıradanlığına bir tepki olarak mı geldiğini düşünürken
uykusuzlukla da farklı bir sıradanlığa girdiğini düşündüm nedense. Bu arada
yazar neden Anna Karenina’yı seçmişti okuyacağı roman olarak? Japon ailelerinin
geleneksel yapı içinde çok şey paylaşmadıklarından bahsedilir. (Bu durum
geleneksel hatta modern toplumlarda farklı mıdır o da ayrı konu!) Durumu
kocasına anlatmaması ya da kocasının yanı başında durduğu halde kitaba bile
dikkat etmemesi, evine bağlı, işinden başka bir şey düşünmeyen bir adamın
birçokları için iyi bir eşken kadının uykusuzlukla birlikte adamdan gittikçe
uzaklaşıyor olması… Kitabın orjinalinin 1990’da basıldığı düşünüldüğünde bu
öykünün hangi kitaba taslak olduğunu da merak etmeden duramıyor insan…
“Bir varsayım karşısında
yapılabilecek en doğru şey yol alması için kendi haline bırakmak. En azından
şimdilik yaşamımı genişletmiş durumdaydım. Bu muhteşem bir şeydi. Artık ellerim
bomboş değildi. Yaşadığıma dair farkındalığım derinleşiyordu. Tüketilmiyordum.
En azından tüketilmeyen bir kısma sahip olarak buradaydım. İşte bu yüzden,
yaşamakta olmanın gerçekliğini hissedebiliyordum. Yaşarken gerçeklik hissi
vermeyen bir yaşam ne kadar uzun sürerse sürsün, bir anlamı olmayacağı
kanısındaydım. Artık, bunu kesin olarak anlayabiliyordum.” Sayfa 69
“Bu, dedim kendi kendime, benim
aslında olmam gereken halim. Uykuyu bir tarafa atmak sayesinde, kendimi de
genişletmiş, büyütmüştüm. Önemli olan odaklanma yetisi, dedim içimden.
Odaklanma yetisinden yoksun bir yaşam, gözler açıkken hiçbir şey görememekten
farksızdı.” Sayfa 70
Arka Kapak;
“Uyuyamıyorum.
Tam on yedi gün oldu.
On yedi gündüz ve on yedi gece.
Çok uzun bir zaman.
Artık uykunun nasıl bir şey
Olduğunu bile tam olarak
Anımsayamıyorum…”
Acaba sinema filmi olarak gösterildi mi? Sanki bire bir aynı bir film izlediğimi düşünüyorum çok eskiden. Kitap olarak şu sıralarda okumak istemem çünkü son aylarda bir uykusuzluk problemim var :)) Ben de okurken uykuya dalıyorum ama çok kısa sürede uyanıyorum. Kitap paylaşımlarınız da diğerleri gibi süper.
YanıtlaSilolabilir '90 da yayınlanmış kitap ama ben bilmiyorum. bu arada çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için ...
Sil