21 Eylül 2015 Pazartesi

Uyku - Haruki Murakami


Kolumun düşmesiyle uyanıp, kaldığım yerden devam edeyim derken gene dalmışım işte. Evet yatar vaziyette okumanın benim için en büyük handikapı uyuyakalıvermek. Bu kadar kolay uykuya düşüveriyorken günlerdir uyuyamayan birinin hikayesi nasıl olacak merak içindeydim doğrusu. Bir de yazarının Murakami olduğu düşünüldüğünde... Zemberekkuşu’nun etkisinden henüz çıkmamışken her yerde karşıma çıkan ve gel beni oku diyen Uyku’ya nasıl hayır diyebilirdim. Bir de üstüne birlikte okuyalım teklifi gelmişse… Evet bu sonbahar kesinlikle Murakami’ye ait, aramız düzeldi, düşündüğümden öte çok çok iyi anlaşmaya başladık hatta…


Tek çocuğu, diş hekimi kocasıyla huzurlu bir hayatı olan ev hanımının, bir gece gördüğü bir rüyadan sonra uyuyamamaya başlaması kitabın konusu. Bir yandan uykuyu sorgularken bir yandan geçmişte çok okuduğu halde neden şimdilerde okumadığını, bilincinin nasıl bu kadar açık olabildiğini merak ediyor. Bu durumu kimseye söylememesi, yorgun olacağına bedensel enerjisinin artması, insanlardan kopması, geceleri okuduğu Anna Karenina’yı her seferinde daha detaylı keşfederek defalarca okuması. Ve son… Biliyorum bir Murakami romanındaydım ama gene de “Ya öyleyse..?” diye geçti işte aklımdan…

Uykusuzluğun belki de farkına varmadan sorguladığı sıradanlığına bir tepki olarak mı geldiğini düşünürken uykusuzlukla da farklı bir sıradanlığa girdiğini düşündüm nedense. Bu arada yazar neden Anna Karenina’yı seçmişti okuyacağı roman olarak? Japon ailelerinin geleneksel yapı içinde çok şey paylaşmadıklarından bahsedilir. (Bu durum geleneksel hatta modern toplumlarda farklı mıdır o da ayrı konu!) Durumu kocasına anlatmaması ya da kocasının yanı başında durduğu halde kitaba bile dikkat etmemesi, evine bağlı, işinden başka bir şey düşünmeyen bir adamın birçokları için iyi bir eşken kadının uykusuzlukla birlikte adamdan gittikçe uzaklaşıyor olması… Kitabın orjinalinin 1990’da basıldığı düşünüldüğünde bu öykünün hangi kitaba taslak olduğunu da merak etmeden duramıyor insan…

“Bir varsayım karşısında yapılabilecek en doğru şey yol alması için kendi haline bırakmak. En azından şimdilik yaşamımı genişletmiş durumdaydım. Bu muhteşem bir şeydi. Artık ellerim bomboş değildi. Yaşadığıma dair farkındalığım derinleşiyordu. Tüketilmiyordum. En azından tüketilmeyen bir kısma sahip olarak buradaydım. İşte bu yüzden, yaşamakta olmanın gerçekliğini hissedebiliyordum. Yaşarken gerçeklik hissi vermeyen bir yaşam ne kadar uzun sürerse sürsün, bir anlamı olmayacağı kanısındaydım. Artık, bunu kesin olarak anlayabiliyordum.” Sayfa 69

“Bu, dedim kendi kendime, benim aslında olmam gereken halim. Uykuyu bir tarafa atmak sayesinde, kendimi de genişletmiş, büyütmüştüm. Önemli olan odaklanma yetisi, dedim içimden. Odaklanma yetisinden yoksun bir yaşam, gözler açıkken hiçbir şey görememekten farksızdı.” Sayfa 70

Arka Kapak;

“Uyuyamıyorum.
Tam on yedi gün oldu.
On yedi gündüz ve on yedi gece.
Çok uzun bir zaman.
Artık uykunun nasıl bir şey
Olduğunu bile tam olarak

Anımsayamıyorum…”

2 yorum:

  1. Acaba sinema filmi olarak gösterildi mi? Sanki bire bir aynı bir film izlediğimi düşünüyorum çok eskiden. Kitap olarak şu sıralarda okumak istemem çünkü son aylarda bir uykusuzluk problemim var :)) Ben de okurken uykuya dalıyorum ama çok kısa sürede uyanıyorum. Kitap paylaşımlarınız da diğerleri gibi süper.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. olabilir '90 da yayınlanmış kitap ama ben bilmiyorum. bu arada çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için ...

      Sil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...