29 Aralık 2014 Pazartesi

Trenle Anadolu 4 - Kayseri - Adana

Anavarza, zihnimin köşelerinde Usta Yaşar Kemal’le eş anlamlı saklanıp dururken içten içe birgün karşılaşıp tanışmayı hayal ediyordum. Hiç dile gelmese de biliyordum o hayal hep oradaydı. Ve birgün Adana’ya tren yolu olduğunu gördüğümde gün ışığına çıktı, dahası dayanılmaz oluverdi. Üstelik Adana’nın Konya’yla tren yolu bağlantısı da vardı.

Araştırıp organize olurken Konya Adana arasındaki demiryolunun çalışmalar nedeniyle iptal olduğunu gördüm. Yapacak bir şey yoktu, gitmeye karar vermiştim, ille de trenle! Ankara Adana gece yolculuğu olduğu için tek uygun seçenek olarak Kayseri kalıyordu.

Gecenin bir yarısı Kayseri’ye varış, sabahın erken saatlerinde yola çıkış… Uykusuz, yorgun yollara düşecekken trenin kara tren olduğunu son anda farkedip apar topar çay almak için büfeye gittim. Bir yandan da kara trene yeniden kavuşmak hoşuma gitmişti doğrusu. 

 Tren şaşırtıcı şekilde boştu. Kalabalık öğrenci topluluğunun olduğu 3. vagondan sonrasının bomboş olduğunu gördüm. Zaten en arkadan bakmamıza da bir süre sonra boş vagonlar kilitlenecek bahanesiyle izin verilmedi. Öte yandan ne kadar yorgunsam artık, geçtiğim güzergahlardaki isimleri “aaa bunlar Kapadokya’dan burada da mı varmış” diyerek belli belirsiz izliyordum.
Biraz toparlandıktan sonra geçtiğimiz Başköy’ün, evlerine hayran olduğum Başköy, İncesu’yun, Arasta’sını semerci Yusuf Amcasını çok sevdiğim İncesu olduğunu farkettim. Kapadokya sınırları içindeydim! Mine Hanım uyanmıştı sonunda! Hadi Adana yolcusu kalmasın… 

Karlı dağlar, nefis kış güneşi ve henüz batmamış ay eşlikçimiz, tıngır mıngır giderken Niğde’ye vardık bile. Selçuklu döneminden kalma yapılarına olan hayranlığım ve şaşkınlığımla gezdiğim bu şehirde tren biranda doluverdi ama öyle böyle değil neredeyse boş yer kalmadan. Sonrasında gittikçe artan yeşil ve güneş çok tatlı geliyor insana…

İtiraf ediyorum bir ova olan Konya’da daha fazla yeşil göreceğimi düşünmüştüm. Ne de olsa İç Anadolu tahıl ambarıydı ama onun yerine bozkır karşılamıştı beni. Biliyorum İç Anadolu bozkır ama gene de insan farklı şeyler hayal ediyor işte. Hayal bu ya… Hal böyleyken Adana yolunda yeşile batmak çok iyi geldi, kış ortasında üstelik!
Adana tren garı, çinileri, merdivenlerindeki telaşlı kalabalığıyla unutulmazlardan. Garın tam karşısındaki cadde merkez, hani tüm mağazaların olduğu dediklerimizden.  Buradan Ulu Camii’ye gitmek için dolmuşa binmek gerek. Henüz bilmesem de Ulu Camii iyi ki gelmişim dedirtenlerden olacak. Ama önce bir arkadaşla buluşma zamanı, etiyle meşhur Adana’da nefis bir balık ısmarlayacak bana, üniversitenin kayıkhanesinde harika manzara eşliğinde.

Adana sokaklarında kaybolmadan önce Tepebağ mahallesine gitmeli. Tarihi neolitik döneme uzanıyor. (Yani tarımın keşfedilmesi, yerleşim alanlarının oluşması dönemleri.)
Buradaki çok eski evler hüzünlü renkleriyle selamlıyor ziyaretçilerini. Onarılmayı bekleyen güzelliklerin arasında, modern bir yapıyla karşılaşmak değişik geliyor.
 20.yy başlarında yapılmış, şimdilerde İmam Hatip Lisesi olarak hizmet veriyor.

Hemen yanındaysa yeşil kubbeli Yeşil Mescid. Yeşil kubbeyi ilk defa görüyorum. Daha sonra benzerlerine Fas’ta sıkça rastlandığını öğreneceğim. Birgün onları da görebilmek dilekleriyle yola devam…
Ve işte heyecanla beklenen Ulu Camii. 1513 yılında yapımına Ramazanoğlu Halil Bey tarafından başlanmış. Çevresindeki devletlerle iyi geçinmek isteyen Halil Bey batı kapısını Selçuklu tarzında doğu kapısınıysa Memluklu tarzında -renkli taşlar- yaptırmış.

Doğu kapısındaki minare ilk defa Adana Yeni Camii’de gördüğüm gibi şemsiye tarzında inşa edilmiş. İçinin süslemeleriyse ayrıca çok güzel. Galiba Anadolu’da en çok muhteşem çinileri seyretmeyi ve çift başlı kartalları seviyorum. Bu camide değişik gelen enine genişlemiş olması.

Yani mihrabın önü dar geliyor bana.** Öte yandan biran 1500 lü yıllarda Osmanlı’nın değil miydi buralar diye sorabilirsiniz benim gibi. Sonra hemen Yavuz Selim’in Şah İsmail’le Çaldıran Savaşı’nın 1514 yılında, Mısır Seferi’ninse 1516 yılında olduğunu hatırlarsınız.


Doğu kapısının karşısında Ramazanoğlu Medresesi’nin girişi var. Bu yoldan devam ettiğinizde Abdülhamit’in 30. Yıl saat kulelerinden birine daha rastlanıyor.Hemen her şehrim olmazsa olmazlarından…

Tarihi taş köprüden Sabancı Merkez Camisi’ni seyrediyorum. Görkemli gözüküyor, çinilerle süslü  içiyse çok görkemli… Taş Köprü Roma döneminden kalma ve yüzlerce yıl geçiş yolu olarak kullanılmış. Hemen yanıbaşlarındaki parksa özenli, yaratıcı düzenlemesiyle görülmeye değer. Sokaklar,  eski evler arasında dolaşırken Şener Şen’in çocukluğunun geçtiği söylenen yanmış eve de rastlamak hoş. Tahtalı Camisi bir sokaktaki geçitte yeralıyor. Adı sokağın üzerinde taht gibi durmasından geliyormuş. Zamanla Tahtalı olmuş.

Adana çevresinde Roma etkisi belirgin. Misis’te Ceyhan üzerindeki tarihi köprünün yanı sıra mozaikler etkileyici. Mozaiklerin o dönemde halı misali yer süslemesinde kullanılması hoşuma gidenlerden.


O minicik karelerin teker teker planlanıp yapılmasından etkilenmişimdir hep… Buradaki müzede sergilenen mozaiklerdeki Nuh’un Gemisi’ne alınan hayvanlar betimlenmiş.


Tüm Adana’da ben de tutku olmaya başlayan çift başlı kartal aradım ama nafile. Misis’te Mozaik Müzesi girişindeki taşlardan birinde tek başlı kartala rastladım. (Kartal olduğunu varsayıyorum.) İnternetten araştırdığımda Roma ve Bizans’taki anlamlarını bulsam da tam olarak oturtamadım aklımda henüz.

Ceyhan yakınında tüm haşmetiyle Yılan Kale’yi görüyoruz. Urartu Kalelerini anımsatıyor çok yüksekte olması nedeniyle. Bizans döneminden kaldığı düşünülüyor, halk arasındaki adı Şahmaran Kalesi, yılanların kalede bile çok olduğu söyleniyor.


Anavarza antik kentiyle tanışmama çok az kaldı. Köyde muhtarın evinin bahçesindeki mozaikler ilgi çekici. Oradaki teyze mozaiklerdeki hikayeyi anlatıyor.

Ve işte dağın tepesinde kale, alt kısımda geniş surlar içerisinde kaldığı anlaşılan antik Anavarza kenti. O kadar geniş alan ve o dinginlik beni benden alıyor ve orada kalmak istiyorum bir süre. 

Çocuklar taşların arasında sekiyorlar. Onlar için bu alan harika bir oyun yeri. Yukarıda kaleye çıkmak bir günü alırmış öyle söylüyorlar. Oysa o kadar vaktim yok. Tekrar gelmek için dualar ediyorum içimden.
Karşıya baktığımda tiyatro olduğu söylenen yer, kaleye çıkan merdivenlerden kalanlar. Büyüleyici olduğunu düşünüyorum.


Köydeki evler sur taşlarına dayandırılmış. İlerideki kapının boyutu sur duvarları hakkında fikir veriyor. Oradaki çalışma nedeniyle içeriye girilmiyor.


İleride Roma su kemerlerindeki sarkıtları görmek çok değişik. Kemerlerin ardından kaleye ve şehre tekrar görüşmek üzere veda ediyorum. Yeni yıl armağanı olarak İnce Memed serisini tekrar okumayı düşünüyorum. Kendimi şımartmak için daha iyi bir armağan olabilir mi sahi?
Adana’da iz bırakanlar Anavarza antik kenti dışında Ulu Camii ve daha da önemlisi Karatepe! Nefis manzarası ve bir parkla çevrelenmiş Karatepe’de Hitit döneminden kalma kabartmalar bir harikaydı. Girişte Finikelilere ait çiviyazısı, hiyerogliflerle Hitit’lere ait olanlar karşılıklı olduğu için Hitit yazısının çözülmesinde önemli bir rol oynamış.


Burada bir gene bir tek başlı kartala rastlıyorum. Hemen hemen Misis’tekine benzer. Tabii başı üzerindeki güneş kursunu ya da insan gövdesini saymazsak! Burayı bir arkeologla ya da sanat tarihçisiyle gezebilmeyi çok isterdim, birgün olması için dualar ediyorum içten içe. Çünkü daha Kastabala Antik Kenti var Karatepe – Aslantaş’a gelen yolda…


Anadolu’da gördüğüm kanyonlar arasında Erzincan – Kemaliye – Karanlık Kanyon nefis yansımalarıyla zihnime çakılmış, tekrar tekrar çağırıyor. Adana’daysa Kapıkaya Kanyonu bekliyor. Dar bir yoldan gidiş dönüş neredeyse bir saati bulan bir yolda, şelalaye doğru gidiliyor. Ama aşağıdaki ırmak tekne için müsait değil sanki yani tam olarak anlayamıyorum.  O dar yoldan çalgıları, köfteleri, oyuncaklarıyla pikniğe gidenlere bayıldım. 
 Adana’nın kanyondan sonraki sürprizi Alman Köprüsü. Metreler metrelerce uzunluktaki ayaklarıyla görkemi insanı büyülüyor. (Orta ayak 99m. )  Tüm günün yorgunluğu gidiveriyor o an. Trenle gelirken bu köprünün üstünden geçtiğimi farkediyorum. Geçerken fark edemiyor tabii insan ya da orayı bilsem daha farklı bakar ve fotoğraf çekerdim belki. Bu arada Bond filminin burada geçtiğini öğreniyorum. Buradan girip İstanbul’dan çıkıyormuş! Filmi izlemeli.


İnönü’nün İkinci Dünya Savaşı’na girmemeyi başarmasını her zaman takdir etmişimdir. İnönü Churchil görüşmesinin yapıldığı vagon, o dönemim gazete küpürlerini incelemek çok hoştu.


Ve yüzlerce yıldır yolları bekleyen nefis taşlarıyla Roma Yolu… Ve işte maalesef Adana’ya veda zamanı.. En kısa zamanda tekrar görmek, daha uzun zaman geçirebilmek dileklerimle…

**Arap camilerinde görülen mihrap duvarına paralel olarak, enine gelişmiş mekanların aksine, Anadolu camilerinde, mihrap duvarına dik uzanan boyuna bir iç mekan vardır. 

4 yorum:

  1. Mine hanim tekrar merhabalar! Her seferinde yazdigim yorumu kaydetmeyi ihmal ediyorum,bir basiyorum yollamiyor,anladim ama bir ümit iste,tekrarinida yazamiyorum o an bazen:((

    Cektiginiz fotograflar kartpostallardan da güzel cikmis,ben Adana nin bu kadar tarih koktugunu bilmezdim!Ne kadar eski meger gecmisi,ve o köprüden gecen Bond filmini yillar evvel görmüstüm sanki,cok ilgimizi cekmisti ailecek,sanirim orasi olsa gerek!

    Konya ya gittik ama cok bilmiyorum ,sanirim bu yaz bizde annemlerle trenle gidecegiz,annem artik heryerini biliyor:))

    Gezi yazilarini her seferinde kendime zaman ayirarak okumayi seviyorum,yoksa tadini cikaramiyorum,bir iki gezdigim blog var,sizinkide cok hos anlatilmis ve sanki gercekten ordaymisiz havasini vermis! Ve ben cok kiskandim sizi taa Karadenizden kalkip benim memleketime geldiniz gectiniz:)) Ankara Polatli liyim bende,tren yolculuklarini hep sevmistim ama burdaki hizli trenler tutuyor bizi sormayin,en iyisi Türkiye ´de kilere binmek,agir agir ilerlemek galiba...

    Sizinde tekrar tekrar oralara gidebilmeniz dilegiyle,

    tekrar görüsmek üzere sevgiler size ,iyi pazarlar dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ne güzel yazmışsınız teşekkür ederim. Adana'ya Anavarza için gittim ama gördüklerim beni de çok şaşırttı ve çok hoşuma gitti tekrar gitmeyi çok isterim siz de tatlı mı tatlı çocuklarınızla gidip keşfedersiniz umarım bu arada yolunuz düşerse Samsun'a da beklerim. Mutluluk dolu bir yıl dileklerimle, sevgiler

      Sil

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...